Zapatista Otonomisi: Eksik* Bir Deneyim Mi? (I)
Jérôme Baschet
Çev.: Yusuf Enes Karataş
Zapatistalar, 1994 yılında gerçekleştirdikleri ayaklanmadan bu yana Meksika’nın Chiapas eyaletinde otonom bir devrimci örgütlenme ve yönetim kuruyorlar. Bakışlarımızı, maskesinin ardına sakladığı yüzünü asla göstermeyen Subcomandante Marcos imgesinde mistikleşen Zapatista(lar) algısının ötesine çevirdiğimizde fazlasıyla ayrıntılı bir örgütlenme modeli ile karşılaşıyoruz. Sizlerle üç kısım şeklinde paylaşacağımız bu yazı Zapatistaların ideolojik ve metodik yaklaşımını ayrıntısıyla ortaya döküyor. Biz de Eleştirel Hukuk Çalışmaları Topluluğu olarak hem bu deneyimin özgüllüklerini aktarmak hem de bu mücadelenin sesini çoğaltmak için bu çeviri dizisini sizlerle paylaşıyoruz. Son söz olarak Zapatistaların da dediği gibi: “Herkes için ışık, herkes için her şey.”
Zapatista hareketinin mirası, zaman zaman; 1 Ocak 1994’te “Ya Basta” çığlıkları atılan cüretkâr silahlı ayaklanmaya indirgendi ancak söz konusu ayaklanma neoliberal modelin o zamanlar tartışılmaz görülen üstünlüğüne meydan okudu ve “tarihin sonu”nu ilan eden sesler korosunu reddetti. Takip eden yıllarda Zapatistalar, İnsanlık İçin ve Neoliberalizme Karşı Kıtalararası Buluşma (1996) ve Dünyanın Rengi Yürüyüşü (2001) gibi olağandışı deklarasyonları ve kamusal faaliyetleri ile sık sık manşetlerde yer aldı. Ancak bunların ötesine bakmamak, 1994’ten bu yana kurulan yirmi yedi Asi Zapatista Otonom Belediyeyi birleştiren beş İyi Hükümet Konseyi ile 2003’ten bu yana güçlenen ve derinlik kazanan, bölgeselleştirilmiş, pratik bir otonom yönetim deneyi olarak Zapatistaların önemini gözden kaçırmak anlamına gelir.[1]Bu nedenle hem kapitalist metalaştırma normlarına hem de devlet politikasının mantığına uymayı reddeden kolektif örgütlenme biçimlerinin nasıl yaratılacağına dair ilham verici bir örnek olarak Zapatistalardan haklı olarak sıklıkla bahsedilir. Esasında, Zapatistaların, Chiapas’ın isyancı topraklarında yarattığı şey, karşılaşılan zorluklarına ve sınırlarına rağmen, coğrafi büyüklük, süreklilik veya radikallik açısından bugün dünyanın herhangi bir yerinde var olan en dikkate değer özgürleştirilmiş alanlardan – ya da gerçekleşmiş ütopyalardan – biridir.[2]
Zapatistalar otonomi terimini, günümüzde yalnızca mümkün değil, aynı zamanda acilen gerekli olan somut bir başka dünya inşa etme çabalarını tanımlamak için kullanırlar. Zapatista deneyiminin otonomi kavramını nasıl bir şekle büründürdüğünü analiz etmek için uygun bir bir zemin sağlayacağı ümidiyle, temel özellikleri hakkında kısa bir özet geçeceğiz. Otonom yapılarının açıkça kolektif olmasına ve tekil öznelerin modern otonomisi ile hiçbir ortak yanı olmamasının yanında, ILO’nun 169 No’lu sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalar yoluyla yerli halklara tanınan özerklik hakkıyla da sınırlı olmadığı için Zapatista otonomisinin bilhassa Yerli bir otonomi olduğunu söyleyemeyiz. Onların otonomi vizyonları, temsile ilişkin eleştirilerin damgasını vurduğu mücadele geleneklerinin vizyonuyla örtüşür ve devleti merkeze almayan bir politika felsefesini olumlar – basitçe söylemek gerekirse söz konusu otonomi, devlet dışı bir politikadır. Devlet tarafından içerilen ve devlet dışı politika arasındaki ayrımı somut olarak ortaya koymamız gerekse de, bu yaklaşımın yetersiz olduğunu da göreceğiz: Otonomi, Zapatistalar örneğinde görüldüğü gibi, ancak münasip görünen yaşam biçimlerinin genişletilmesine izin verdiği ölçüde anlamlıdır. Bu, her şeyden önce, ekonomi dünyasını oluşturan normların dayatılmasına direnmeyi ve bundan kaçmayı içerir. Zapatistaların dile getirdiği gibi, otonomi en geniş anlamıyla “yeni bir yaşam yaratmak” anlamına gelir.[3] Bu, son olarak, Zapatista isyancılarının deneyiminin, hem son derece somut hem de saf olmayan bir yokluk sürecine dair bir örnek sunup sunmadığını araştırmak için bir temel sağlayacaktır.
Münasip Bir Yaşam Biçimini Savunmak ve Genişletmek
Zapatista otonomisi, onu hem mümkün kılan hem de belirli niteliklerine açıklama getiren belirli bir tarihin ürünüdür. Ancak bu hususta okuyucuyu başka eserlere yönlendirmekle yetinmemiz gerekiyor.[4] Zapatista özyönetiminin örgütlenmiş organlarına ve usullerine odaklanmadan önce, isyancıların savunmak için mücadele ettiği ve kapitalizmin temel kategorilerinin yederkliğinden büyük ölçüde kurtulduğu iddia edilebilir olan yaşam biçimini tanımlamak gerekir.
Zapatista otonomi deneyimi, belirli bir toprak ve bölge ilişkisine sıkı sıkıya bağlı olan komünal bir yaşam biçimine yönelik güçlü bir bağlılığın ifadesidir. Böylesi bir gerçeklik, küresel kapitalizm çağında, küresel kapitalizmin organlarının onu tasfiye etmek için her yola başvurabilceği tam bir anomalidir. Chiapas’taki Maya Zapatistaları ve Congreso Nacional Indígena’ya dahil olan diğer Yerli halklar için, bu yaşam biçimini savunmak zorlu bir mücadele gerektirmekte ve otonomi, konumlarını güçlendirmektedir. Bu, (1992’de Anayasa’nın 27. maddesinde gerçekleştirilen değişiklikten başlayarak) toplulukların toprak üzerindeki kolektif mülkiyetini tasfiye etmeye çalışan neoliberal politikaların uygulanmasını reddetmeyi, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşmasının ve piyasaya yönelik tarımın büyümesini destekleyen programların etkilerine direnmeyi ve talihsiz bir isme sahip olan “Tren Maya” gibi büyük madencilik, enerji, turizm ve altyapı projelerine karşı toprakların savunmasına kendini adamayı gerektirir.
Herhangi bir zamansız özün sonucu olmasa da topluluk pratiklerinin kökleri Yerli geleneklerine dayanmaktadır. Bu, özellikle tartışma ve karar alma için meclisler düzenleme, karşılıklı yardımlaşma ve kolektif çalışmanın kullanımı, kutlamaların ve ritüellerin önemi ve hatta çeşitli kolektif toprak mülkiyeti biçimleri hususunda uygulanan pratiklerde görülebilen bir kolektivite ethos’unu hayata aşılar.[5] Ekili alanların ve yerleşim bölgelerinin yanı sıra, yaşam döngüleri için gerekli görülen ormanları ve dağları, topluluğun münasip mekanıdır ve bu mekân olmaksızın topluluğun varlığı tahayyül edilemez. Toprak, hem ekilen tarla hem de sahiplenilemeyen ve Toprak Ana adı verilebilecek her şeyi kapsayan yaşam gücüdür: “Biz Zapatistalar; Meksika’nın, Amerika’nın ya da dünyanın yerli halkları için toprak bizim annemiz, atalarımızın hatırası ve dinlenme yeri, kültürümüzün ve yaşam biçimimizin nefes aldığı yerdir. […] Dünya bize değil, biz ona aitiz.”[6]
Ancak, Zapatistaların topluluğa yaklaşımı olağandışıdır. Kimliklerini savunmak için hayatlarını riske atsalar da sabit, tekil bir Yerli kimliğine kapatılmaktan çekinirler.[7] Topluluk yaşamı üzerindeki ısrarlarının, onu yeniden canlandırmak ve özgürleştirici bir yönde dönüştürmek için daha az yoğun olmayan bir çabayla ilişkili olduğu aşikardır – bu, özellikle kadınların kendilerini enerjik bir biçimde adadıkları ikili bir görevdir zira geleneksel cinsiyet ilişkilerinin değişmesinden en kârlı çıkacaklar onlardır.
Kooperatiflerin üretken birçok alana yayılması ve ayrıca agroekoloji yoluyla yeni bir hayat verilen küçük ölçekli çiftçiliğin büyümesi, komünal yaşam biçimlerinin yenilenmesine ilişkin bazı örneklerdir.[8] Küçük ölçekli çiftçilik, 1994 ayaklanmasının ardından geri kazanılan on binlerce hektarlık arazi sayesinde büyüme gösterdi. Bu araziler, yeni köylerin inşasına ve ayrıca otonomi inşa etme projelerini ve EZLN’nin ulusal ve uluslararası girişimlerini desteklemek için topluluk, belediye veya bölgesel ölçekte mahsul ve hayvancılık üretimi ile yeni kolektif çalışma biçimlerinin geliştirilmesine imkân verdi. Zapatistaların vurguladığı gibi – onların birincil üretim araçları olan – toprakların büyük ölçüde geri kazanılması otonom yönetimin yaratılmasını mümkün kılan maddi temeldir.[9]
Zapatistaların, devlet yapısının tamamen dışında konumlanarak ve kayda değer bir toplu seferberlik sayesinde kendi sağlık (bölge klinikleri, daha küçük belediye klinikleri ve her toplulukta görev yapan sağlık çalışanları) ve eğitim sistemlerini oluşturmuş olmalarına özel dikkat gösterilmelidir.[10] İlkokul ve ortaokullar inşa ettiler, eğitim müfredatı ve programları geliştirdiler ve eğitimin toplulukların somut deneyimlerine dayandırılması ve “birçok dünyanın sığabileceği bir dünya” için yürütülen ortak mücadelede köklenmesi niyetiyle öğretimi gerçekleştiren gençleri yetiştirdiler. Bu başarıların büyük ölçüde para alışverişi olmadan veya ücret ilişkisine dayanmadan elde edilmesi özellikle dikkat çekicidir.[11] Bu, promotores de salud ve promotores de educación‘un çalışmalarını bir maaş ilişkisi yerine topluluğun, maddi ihtiyaçlarını karşılama taahhüdüne veya toprağı olanlar için onların yerine topraklarını işleme taahhüdüne güvenerek yürüttüğü anlamına gelir. Söz konusu farklı mübadele biçimleri, her şeyden önce para ve ücretler gibi kapitalist evrenin karakteristiği olan formların minimum düzeyde kullanımını sağlarken, otonomiyi oluşturan kolektif eylemin gerçekleşmesine imkân tanır. Zapatista isyancıları, temelde ekonomik dünyanın normları olan üretkenlik, niceliksel maksimalizm ve rekabetçi varoluş biçimlerinin yayılması taleplerinden büyük ölçüde kaçtılar. Böylece, hayatın niteliksel yönlerine değer veren ve kolektif boyutu ve insan dışı dünya ile ilişkisi aracılığıyla bireysel varoluşu tasavvur eden bir etik olan vida digna’yı – iyi yaşama etiğini – korumak için mücadele ederler. Özellikle zaman baskısının yokluğu, modern dünyanın soyut, hızlandırılmış zamanının etkileriyle belirgin bir şekilde çelişmektedir.[12]
Örgütlü Özyönetim Organları
Şimdi Chiapas’ın isyancı topraklarında kurulmuş olan politik örgütlenmeyi anlatacağız.[13] Söz konusu örgütlenme üç düzeyde gerçekleşir: topluluk (köy); belediye (birkaç düzine köy içerir); ve bölge (birkaç belediye arasında koordinasyona imkân veren geniş alanlar). Bu düzeylerin her birinde, (belediye düzeyindeki agente municipal, otonom belediye meclisleri ve her bölgede bulunan Junta de buen gobierno gibi) iki veya üç yıl süreyle görev yapan meclisler ve seçilmiş yetkililer mevcuttur.
Bu noktada; İyi Yönetim Konseylerinin faaliyetleri göz önüne alındığında, tek bir bölgede birlikte yaşayan ve bir yanda otonomi, diğer yanda Meksika devletinin anayasal yapılarına yönelik tutumları açısından iki rakip politik sisteme sahip olan Zapatistalar ve Zapatista olmayanlar arasında bir arada var olmaya yönelik çalışmalar yürütmeye önem verdiklerini belirtmekte fayda var. Ayrıca, Zapatistalara yönelik süregiden karşı-devrimci saldırılar bağlamında resmi makamlar tarafından kışkırtılan çatışma durumlarıyla da ilgilenirler. En önemlisi de İyi Yönetim Konseyleri, bölgelerinde bulunan farklı belediyeler arasındaki dengesizlikleri gidermeli ve karşılıklı önem taşıyan konularda aralarındaki koordinasyonu geliştirmeye çalışmalıdır. Meclislerle birlikte, kolektif yaşamın zorluklarının üstesinden gelmeye yardımcı olacak yeni projeler önermek ve geliştirmek, kadınların eşit katılımını teşvik etmek, toprakları savunmak, çevreyi korumak ve üretim kapasitelerini genişletmek için yeni projeler önermek ve geliştirmek görevleri vardır.
Ek olarak, otonom makamlar, kendi nüfus kayıtlarını tutar ve topluluktan bölgeye ve İyi Yönetim Konseyi’ne kadar her düzeyde adaletin teminine ilişkin sorumluluklara sahiptir.[14] Devlet adaleti ilkelerinden olabildiğince uzak olan adalet anlayışları, toplum hizmeti temelinde taraflar arasında anlaşma ve uzlaşma arayan arabuluculuğa ve mağdurlara veya ailelerine ödenen tazminat biçimlerine dayanır ancak cezai hapse başvurmaz. Hukukun aşırı formalleşmesi ve uzmanlaşmanın aksine otonom adalet, çatışmaların çözümünün ve toplu kural ihlallerinin belirli bir eğitimi olmayan kişiler tarafından ele alınabileceğini göstermektedir. Otonom adalet pratiği, Zapatista saflarında olmayanlar tarafından da yalnızca yolsuzluğa bulaşmamış olmasından ötürü değil, Meksika anayasasının tam tersine, tamamen ücretsiz olması ve Yerli halkın gerçeklerini anlaması nedeniyle takdir görür ve insanların geniş çapta başvuracağı kadar tatmin edicidir.
Otonom yönetimin politik örgütlenmesine geri dönersek, bu örgütlenme, meclislerin (elbette bu meclislerde her şeye yatay bir biçimde karar verilmesi söz konusu değildir) rolü ile “itaat ederek yönettikleri” (mandar obedenciendo) söylenen seçilmiş yetkililerin rolü arasındaki karşılıklı etkileşime dayanır. Zapatista topraklarının girişine yerleştirilmiş mütevazı levhalarda ilan edildiği gibi, “Halk yönetir ve hükümet itaat eder” ilkesini pratik bir gerçeklik hâline getiren hükümetin görevlerini yerine getirme yöntemleri nelerdir?
Yukarıdaki soruya cevap verirken önem arz eden karakteristiklerden biri hükümet görevlilerinin konumlarının nasıl anlaşıldığıdır. Zira bu pozisyonlar, “sorumluluklar” (cargos) olarak anlaşılır ve herhangi bir ücret veya maddi fayda sağlanmaz.[15] Esasında, hiç kimse bu pozisyonlar için kendisini aday göstermez; daha ziyade topluluk, bu pozisyonlarda bulunması gerektiğine inandıkları kişilere yakınlaşır. Bu sorumluluklar, topluma hizmet etmeye yönelik etik sorumluluk temelinde kabul edilir.[16] Bu, mandar obedeciedo’nun (hizmet et, hizmet ettirme”, “öner, dayatma” ve “ikna et, mağlup etme” gibi ilkeleri de içeren) yedi ilkesiyle ifade edilir.[17] Ayrıca, bu sorumlulukların her zaman hükümet organlarında asgari düzeyde bir uzmanlaşma ile ve bir yandan farklı konseylerin hesaplarını denetlemekle görevli bir komisyonun, diğer yandan tüm nüfusun kontrolü altında yürütüldüğünü unutmayın zira söz konusu koltuklar yalnızca bir dönem doldurulabilir ve herhangi bir zamanda “yetkililer işlerini düzgün yapmıyorsa” iptal edilebilir.
Belirli bir görevi üstlenmiş kadınlar ve erkekler toplulukların içerisinden gelirler ve toplulukların sıradan üyeleri olarak kalırlar. Herhangi bir özel veya tanrı vergisi becerilere sahip oldukları için o konumda bulunduklarını iddia etmezler. İyi Hükümet Konseylerinin üyeleri hakkında “politikayı bırakın, herhangi bir konuda dâhi bir uzmanlıkları yok” denebilir.[18] Zapatista otonomisini karakterize eden bir özellik varsa o da politik faaliyetin uzmanlaşmasının engellenmesidir. Bu, otoritenin bilmeme konumundan uygulanabileceğini kabul etmeyi içerir. Nitekim otonom konseylerin üyeleri, paylarına düşen görev için ne kadar donanımsız olduklarını memnuniyetle gösterirler. “Kimse otorite değil ve hepimizin öğrenmesi gerekiyor.” Ancak tam da bilgi eksikliklerinin farkında oldukları için, geçici olarak sorumluluk üstlenenlerin, herkesi dinleyen ve onlardan öğrenen, hatalarını görebilen ve karar verme aşamasında topluluğun kendisini yönlendirmesine izin veren iyi bir otorite olabileceğini de vurgularlar.[19] Zapatista deneyiminde, yönetme işini, onu somut olarak yürütmek için özel bir kapasiteye sahip olmayan erkeklere ve kadınlara emanet etmek, mandar obedinciendo’nun gelişebileceği zemini oluşturur ve yönetenler ile yönetilenler arasında ortaya çıkan ayrılık riskine karşı bir siper görevi görür.
Son olarak, kararların alınma şekli çok önemlidir. İyi Yönetim Konseyi, temel önerilerini bölge meclislerine sunar. Büyük projeler söz konusuysa veya net bir anlaşmaya varılamadıysa, mevzu toplulukların delegelerine havale edilir ve her topluluk kendi köylerinde istişarelerde bulunur ve anlaşma, ret veya değişikliklerle bir sonraki meclise aktarılır. Gerekirse önerilen değişiklikler tartışılır ve meclis, daha sonra topluluklara geri gönderilen yeni bir teklif oluşturur. Bazen, bir teklifin kabul edilmiş sayılması için meclis, bölge meclisi ve köyler arasında git gel yapmak gerekir. Bu süreç zorlu olabilir ancak Zapatistaların da kabul ettiği gibi gereklidir: “Tıpkı daha önce başımıza geldiği gibi halk tarafından analiz edilmeyen ve tartışılmayan bir plan başarısız olur.” Bu nedenle “artık tüm projeler konuşuluyor”.[20]
İngilizceden çevirdiğimiz metin, 8 Eylül 2022 tarihinde “Zapatista Autonomy: A Destituent Experiment?” başlığıyla Ill Will sitesinde yayınlanmıştır, İngilizce metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.
* İngilizce metinde destitutent kavramı çok anlamlı bir biçimde kullanılmış ve çeviri boyunca bu kullanıma sadık kalınmış olsa da başlığın çevirisinde estetik kaygılar gözetilerek eksik çevirisi tercih edilmiştir.
[1] Ağustos 2019’da dört özerk komün ve yedi İyi Yönetim Konseyi’nin kurulmasıyla otonom yönetimin daha da genişletildiği açıklandı.
[2] Özgürleştirilmiş alanlar fikri için bkz. Jérome Baschet, Adieux au capitalisme: Autonomie, société du bien vivre et multiplicité des mondes, La Découverte, 2016. Gerçekleşmiş ütopyalar için bkz. Erik Olin Wright, Envisioning Real Utopias, Verso, 2010. Wright’ın metnine yönelik bir eleştiri için bkz. Baschet, “Quels espaces libérés pour sortir du capitalisme? A propos d’Utopies réelles d’Erik Olin Wright.” Ecorev’, no. 46, 2018 ve Baschet, Basculements: Mondes émergents, possibles désirables, La Découverte, 2021.
[3] Mariana Mora, Kuxlejal Politics: Indigenous Autonomy, Race and Decolonizing Research in Zapatistas Communities, University of Texas Press, 2017.
[4] Jérôme Baschet, Basculements: Mondes émergents, possibles désirables, La Découverte, 2018.
[5] Oaxaca eyaletinde geliştirilen “comunalidad” anlayışı için bkz. Diaz (2007).
[6] Subcomandante Marcos, “Entre el árbol y el bosque.” Presentation at the conference “Frente al despojo capitalista, la defensa de la tierra y el territorio,” Mexico, July 12, 2007. [Aksi belirtilmediği sürece tüm çeviriler yazara aittir.]
[7] Jérôme Baschet, ¡Rebeldía, resistencia y autonomía! La experiencia zapatista, Editorial Eon, 2018, 196-212. Bu açıdan, Zapatistalar tarafından benimsenen topluluk fikri, komüniteryanizm olarak adlandırılabilecek şeyden çok Agamben’in “özsel olmayan ortaklığına” daha yakındır. Bkz. Giorgio Agamben, The Coming Community, translated by Michael Hardt, Minnesota University Press, 1993, 17.
[8] Richard Stahler-Sholk, “Autonomía y economía política de resistencia en Las Cañadas de Ocosingo,” in Luchas “muy otras”: Zapatismo y autonomía en las comunidades indígenas de Chiapas, edited by Bruno Baronnet, Mariana Mora and Richard Stahler-Sholk, UAM-CIESAS-UNACH, 2011, 409-446.
[9] Subcomandante Moisés, “Political Economy II,” in Critical Thought in the Face of the Capitalist Hydra ed. EZLN Sixth Commission, edited by the Sixth Commission of the EZLN, Paperboat Press, 2016, 77-88.
[10] Bruno Baronnet, Autonomía y educación indígena: Las escuelas zapatistas de la Selva Lacandona en Chiapas, México, Abya-Yala editores, 2012.
[11][11] Jérôme Baschet, “En camino fuera del mundo del dinero: Apuntes sobre la autonomía zapatista.” Herramienta, no. 57, 2015. Metne ulaşmak için tıklayınız.
[12] Jérôme Baschet, Défaire la tyrannie du présent: Temporalités émergentes et futurs inédits, La Découverte, 2018.
[13] Zapatistalar, Ağustos 2013 ile Ocak 2014 arasında gerçekleşen ve isyancı köylerde yaklaşık beş bin kişiye ev sahipliği yapan Escuelita zapatista için hazırladıkları ders kitaplarında otonom yönetimin ilerlemelerini ve bu ilerlemenin zorluklarını ortaya koydu. Bkz. EZLN, The First-Grade Textbook for the Course: Freedom According to the Zapatistas. 4 vols.n.p., 2013. See also Subcomandante Moisés, “Political Economy II.”
[14] Paulina Fernandez Christlieb, Justicia Autónoma Zapatista. Zona Selva Tzeltal, Ediciones autonom@s, 2014.
[15] Michel Foucault tarafından modern yönetimselliğin soykütüğünün bir parçası olarak tanımlanan pastoral iktidar ile Yerli geleneklerindeki hizmet etiği arasındaki ayrımı burada belirtmekte fayda var (papaz, “sorumluluğunu bir hizmet olarak deneyimlemesi gereken” bir liderdir). Bkz. Michel Foucault, Security, Territory, Population. Lectures at the Collège de France (1977-1978), translated by Graham Burchell, Palgrave Macmillan, 2007, 179. Burada hizmetin açıkça hiyerarşik bir ilişkiye bağlı olduğuna ve iyi niyetli bir itaat ilişkileri kipliği oluşturduğuna dikkat edin. Yerli dünyasında ise hizmet, bir topluluk bağının üretimine katkı olarak anlaşılır.
[16] Bir sorumluluğu yerine getirerek hizmet etmek, topluluk aidiyetini oluşturan karşılıklığın bir yönüdür: “topluluğu inşa etmenin” bir yoludur. Bkz. Rafael Bautista, La descolonización de la política. Introducción a una política comunitaria, Cideci-Unitierra. 2014, 147.
[17] EZLN, “Autonomous Resistance,” in The First-Grade Textbook for the Course:Freedom According to the Zapatistas. n.p., 2013, 73.
[18] Subcomandante Marcos, The Zapatistas’ Dignified Rage, translated by Nick Henck, AK Press, 2012, 131.
[19] Carlos Lenkersdorf, Aprender a escuchar, Plaza y Valdés, 2008.
[20] Ağustos 2013’te San Cristobal de Las Casas’taki CIDECI-Uniterra’da Escuelita zapatista sırasında yapılan sözlü sunumlardan. [Bu ve Escuelita’da gerçekleşen diğer tüm sözlü sunumların çevirileri için meslektaşım Marialaura Boscán Peraza’ya minnettarım.]