Castillo’dan Sonra
Paulo Drinot
Çev.: Cevher Elgin
Nasıl ki Perulu eski diktatör Alberto Fujimori’nin 5 Nisan 1992’deki kendi kendine darbesi demokrasi için bir trajediyse, Pedro Castillo’nun 7 Aralık 2022’deki kendi kendine darbe girişimi de ancak komediden biraz daha fazlası olabilirdi. Kongreyi feshetmeye, yeni parlamento seçimlerine kadar “istisna hükümeti” kurmaya ve yargıyı tepeden tırnağa elden geçirmeye yönelik başarısız bir girişimin ardından Castillo, muhtemelen sığınma talebinde bulunma niyetinde olduğu Meksika Büyükelçiliğine doğru yola çıktı. Yoldayken trafikte sıkıştığı sırada kendi güvenlik ekibi tarafından tutuklandı. Kaderin ironik bir cilvesi olarak, Fujimori ve Castillo şimdi aynı hapishanede tutuluyor.
Castillo’nun bu hamleyi neden yaptığı net olarak belli değil. Üçüncü kez suçlama(impeachment) süreciyle karşı karşıya kaldığı doğru. Ancak daha önceki onu devirme girişimlerinde olduğu gibi, seçmenler orada değildi. Yolsuzluk iddiasıyla ilgili soruşturmaların yakın bir tehlike oluşturmasından korkmuş ve bunun “şimdi ya da asla” olduğuna karar vermiş olabilir. Yahut belki de Kongre’yi kapatmanın ve yeni seçim çağrısının halk desteğini yeniden canlandıracağını düşünmüştür. Eğer öyleyse, yanıldı. Manevrası genel olarak kınandı, kabinedeki bakanlar istifa etti ve silahlı kuvvetler onu desteklemeyi reddetti.
2021 seçimlerinde Castillo, sosyal harcamaları artırma ve Peru’nun bozuk ekonomik modelinde reform yapma sözü vererek bıçak sırtında bir çoğunluk elde etti. Başarısı son derece sembolikti: Yoksul dağlık bölgelerden gelen, sendikacı, yerli bir öğretmen, ülkenin iki yüzüncü yılında iktidara gelmişti. Bazıları, Castillo’nun iktidara gelişiyle derin köklü eşitsizliklerin nihayet ele alınabileceğini düşündü. Başkanlığı şimdiye değin geçen sürede, hiçbir büyük siyasi veya ekonomik reformdan bahsetmedeği korkunç bir başarısızlık oldu. Suçun çoğu, onu devirmek için amansızca çaba harcayan Kongre ve medyaya ait. Ancak Castillo’nun da bu felakette sorumluluğu var. Birbiri ardına kötü kararlar aldı (Özellikle bakanlık atamalarında) ve yönetiminin yolsuzluk ve beceriksizlikle lekelenmesine izin verdi.
Peru’nun temel siyasi bölünmesi, fujimorismo ve anti-fujimorismo güçleri arasındadır. 2021’de fujimorismo’nun iktidara dönüşüne karşı çıkanlar (kırsal yerli seçmenler, şehirli liberaller ve solcuları kapsayan çeşitli bir seçmen kitlesi) eski diktatörün kızı Keiko Fujimori’yi yenmeyi başardı. Yine de kalabalık şehir merkezlerinde yoğunlaşan fujimoristalar, seçim sonucunu tanımayı reddettiler ve Castillo’nun yönetmesini engellemeye yemin ettiler. Sonraki bir yıl boyunca, bu gruplar arasındaki bölünme, yürütme ve yasama arasında sürekli bir çatışmaya yol açtı. Castillo’ya muhalefetin büyük bir kısmı sağdan geldi, ancak solun bazı kesimleri de ona karşı çıktı (Marksist olduğunu iddia eden, seçimlerde Castillo’yu destekleyen ancak sonrasında sosyal programını terk ettiği için kendisini ihraç eden Perú Libre partisi dahil). Ortaya çıkan siyasi çalkantı atmosferinde, anlamlı reformların imkânsız hâle gelmesiyle birlikte hem başkan hem de Kongre’deki muhalifleri ufuklarını daralttı ve siyaseten hayatta kalmalarını sağlamak gibi bir temel göreve odaklanmaya başladılar. İdeolojik farklılıklar, her grubun kendi statüsünü koruma ve rüşvet fırsatlarını genişletme girişimlerine tabi kılındı.
Şimdi, Castillo’nun gitmesiyle, sınırlı siyasi deneyime sahip bir avukat olan başkan yardımcısı Dina Boluarte, ülkenin ilk kadın başbakanı oldu. Sembolizm tekrar dikkate değer: Peru, komşu devletlerdeki feminist hareketlerin başardığı değişikliklerin çoğuna hâlâ erişilemediği, sosyal açıdan muhafazakâr bir ülke. Başkanlığının kadın hakları için ne anlama geleceğini göreceğiz. Kamusal profili Castillo’nun profili kadar toksik değil, ancak bir seçim zaferinin sağladığı meşruiyet olmadan, kaçınılmaz olarak aynı Kongre bombardımanı ve hasmane medya ilgisiyle ile karşı karşıya kalacak. Boluarte’nin, 2026’da sona erecek görev süresi boyunca görevde kalıp kalmayacağı şüpheli. Hayatta kalabilmesi için seçmenlerle, özellikle de Castillo’ya oy veren ve şimdi yeni seçim çağrısı yapanlarla köprüler kurması gerekecek. Pek çok şey, ne tür bir kabine kuracağına ve nasıl yönetmeyi planladığına dair verdiği sinyallere bağlı olacak. Hükümeti geniş bir kilise haline getirme niyetini dile getirdi, ancak Kongre’yi yatıştırmaya çalışan teknokratik bir kabine, Castillo’yu seçen seçmenler arasında direnişle karşılaşabilir.
Son yıllarda silahlı kuvvetler siyasi alana doğrudan müdahale etmekten kaçındı. Ancak Antauro Humala gibi figürler daha fazla ilgi görürse bu durum değişebilir. Eski Cumhurbaşkanı Ollanta Humala’nın (2011-16) erkek kardeşi Antauro, 2005’teki başarısız askeri ayaklanmadaki rolü nedeniyle hapis cezasını çekmişti. Şu anda, oldukça görünür paramiliter unsurlarla ‘Etnocacerismo’ (Peru askeri kahramanı ve eski cumhurbaşkanı Andrés Avelino Cáceres’e atıfta bulunan) isimli milliyetçi bir harekete liderlik ediyor. Şimdiye kadar bazı kırsal toplulukların ve emekli askerlerin desteğini kazandı ve Humala bu konumunu 2026 başkanlık kampanyası için bir fırlatma rampası olarak kullanmayı umuyor. Kendisini fujimorismo ve anti-fujimorismo arasındaki çıkmaza bir alternatif olarak sunmayı başarırsa Peru yeni ve benzersiz derecede tehlikeli bir siyasi eğilimin ortaya çıkışına pekâlâ tanık olabilir.
Ancak şimdilik, Boluarte’nin başkanlığı muhtemelen Castillo’nun başkanlığından daha fazlasını sunacak. Siyasi istikrarsızlık Peru’da norm haline geldi. Ülkenin 2016’dan bu yana altı cumhurbaşkanı oldu ve hiçbiri tam olarak görev yapmadı. Castillo, ülkenin neoliberal modeline meydan okumak için yeni bir anayasa önerdi, ancak artık uzak bir olasılık olan bir kurucu meclisin kurulması bile bu sistemik siyasi krizi çözemez. Başkanın görevden alınması yeni yönetime geçici bir soluklanma alanı sağlayabilir, ancak siyasi istikrarsızlığı yaratan dinamikler (kleptokratik makineler olarak işleyen partiler, bölünmüş hükümet kolları, fujimorismo ve muhalifleri arasındaki kutuplaşma) devam edecek.
Bu yazı ilk olarak 8 Aralık 2022’de New Left Review‘da İngilizce olarak yayınlanmıştır.