Gazze: Bir Dışlama Modeli ve Küresel Siyasete Etkileri
Gündelik dilde “ses çıkarmazsanız sıra size gelecek” şeklinde ifade edilebilecek ve edilen argümantasyon mantığının tehlikelerini tespit edebilmek için çok derin bir muhayyileye sahip olmak gerekmez. Bu argümana çok basit bazı karşı sorular yöneltilebilir: “Karşımızda duran soykırıma karşı çıkmak için bir gün bizim başımıza gelme ihtimalinin bulunması mı gerekir? Bir soykırımla karşılaştığınızda aklınıza gelen ilk şey bir gün bizim başımıza da gelebileceği ihtimali midir?” vb. Bu düşünce yapısında çok şüphesiz mağdurla özdeşleştiğini zanneden Batılı bir bencillik söz konusudur.
Filistin’de yaşananlar küresel bir eğilimin en uç noktasının nereye varabileceğini mi gösterir? Hayır. Bugün işgal altındaki topraklarda yaşananlar Filistin’e ve Filistinli olmaya dairdir. “Avrupa medeniyetinin” ileri mevzisi, bir sınır karakolu olmakta varlığını bulan İsrail’in eylemlerini “istisna hali” gibi hukuk terimleri ile açıklamak en hafif tabiriyle Gazze ve Batı Şeria’da yaşananları görelileştirmektedir. Filistin halkının karşı karşıya kaldığı siyasi kırım, yalnızca kendisinde karşı çıkılması gereken ve Batı tarafından benimsetilen hukuki ve siyasi bilgi üretimini boşa düşüren bir olgu olarak görülmelidir. Her gün tanık olduklarımız biyopolitikanın incelikli gözetim ve yönetim teknikleri değil, en ilkel anlamıyla sömürgeciliğin günümüz savaş teknolojileriyle harmanlanmış ve güçlendirilmiş bir biçimi.
Filistin’le dayanışma gösteren kişi ve kurumların çeşitliliği dikkate alındığında, farklı perspektifleri Türkçeye kazandırmak ve tartışmaya katkıda bulunmak amacıyla bu çeviriyi sitede yayınlamanın yarar sağlayacağını düşündük ancak bu görüşlerin Filistin’in özgüllüğünün farkında olması gerektiği hususundaki ısrarımızı da sürdürüyoruz.
Jehad Abusalim
Çev.: Kardelen Sine Görücü
Ekim 2021’de, akademisyenler yazarlar Ivar Ekeland ve Sara Roy, Markaz Review’da “The New Politics of Exclusion: Gaza as Prologue” başlıklı önemli bir makale yayımladılar. Roy ve Ekeland makalelerinde, Gazze’nin modern toplumda yaygın olan ve giderek gelişen dışlama ve kontrol politikalarının somut bir örneği olduğu argümanını sunuyor. Gazze’deki tecrit, marjinalleştirme ve süregelen krizlerle karakterize olan koşulların, bölünme ve dışlayıcı politikalara yönelik daha geniş küresel eğilimleri yansıttığını iddia ediyorlar. Roy ve Ekeland’a göre dışlayıcı siyaset, güçlü olanların belirli grupları ya da toplulukları siyasi haklardan, temsilden ve siyasi arenalarda kendi koşullarını tartışma fırsatından mahrum bırakmaya çalıştığı bir stratejiyi temsil etmektedir.
Gazze’deki İstisna Halinin Özellikleri
Gazze Şeridi, özellikle İsrail gibi güçlü bir rejim tarafından uygulandığında, dışlayıcı politikaların, pençesini geçirdiği bir yer ve nüfusu üzerindeki sonuçlarının bir örneğini sunar. Roy ve Ekeland, Gazze halkına gösterilen istisnai muameleyi, tecrit durumunun temel bir özelliği olarak vurguluyor. Oslo Anlaşması’ndan bu yana, Filistinli topluluklar gittikçe birbirlerinden ve dünyadan koparak izole hale geldi, ki bu durum Gazze’de daha da yoğun olarak görülüyor.
Gazze’deki istisna halinin bir başka yönü de İsrail’in kuralları, normları ve hakları sürekli olarak askıya alması ve manipüle etmesidir. Bu da Gazze’deki Filistinlilerin siyasi, ekonomik ve medeni haklarının reddedilmesiyle sonuçlanarak onları süresiz olarak haklarından yoksun bırakır. Bu dinamik, Filistinlileri insani yardım ve desteğe bağımlı hale getirmiştir. Roy ve Ekeland, insani yardımın bile İsrail tarafından kontrolünü sürdürmek ve statükoyu korumak için manipüle edildiğini belirtir. Yardımlar görünüşte temel ihtiyaçların karşılanması için yapılırken, İsrail bunu aynı zamanda acıları uzatmak için bir araç olarak kullanıyor ve böylece bir siyasi baskı aracı hâline getiriyor.
İki milyon Filistinlinin siyasi olarak silinmesi, haklarından mahrum bırakılması ve görünmez hale getirilmesi, Gazze’deki istisna halinin çarpıcı bir özelliği olarak öne çıkıyor. Gazze’deki Filistinlileri tecrit ederek, onlara çeşitli yaptırımlar uygulayarak ve sürekli şiddete maruz bırakarak; Gazze’deki Filistinlilerin sadece Filistin siyasetinden ve kurumlarından değil, aynı zamanda küresel toplumdan da giderek daha fazla dışlanmasına yol açıyor.
Bir nüfusun haklarından mahrum bırakıldığı, görünmez kılındığı, sürekli sefalete ve tecrite maruz bırakıldığı bu dışlanma çerçevesinde bu tür uygulamaların normalleşmesi; uluslararası eylemsizlik ve kayıtsızlıkla birleştiğinde İsrail gibi bir rejimin Gazze’deki istisna halini silah, gözetleme teknolojileri, siyasi tecrit ve marjinalleştirme stratejilerini test etmek için kullanmasına imkân tanıyor. Giderek daha fazla kutuplaşma ve parçalanma ile karakterize edilen bir dünyada Gazze, dışlanmanın evrensel bir modeli haline geldi. Roy ve Ekeland, Gazze’deki durumun geniş kapsamlı etkileri olabileceğini ve 21. yüzyıl toplumlarında hakların erozyonunun normalleştirilmesi planına hizmet ettiğini savunuyor.
İstisna Halinden Soykırıma
Gazze ve diğer bölgelerdeki Filistinliler, İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin sadece Gazze Şeridi ile sınırlı olmayan daha geniş bir gündemin göstergesi olduğunun farkındalar. İsrail’in en sağcı hükümetinin yükselişiyle birlikte liderlerinin soykırım niyetleri giderek daha belirgin hale geldi. Liderler, en kötü ihtimalle ikinci bir Nakba’ya duyulan ihtiyacı açıkça tartışıyor ya da en iyi ihtimalle, Batı Şeria’daki Filistinlileri siyasi hakları ve umutları olmadan sonsuza kadar yaşamalarının beklendiği, çitlerle çevrili kasaba ve şehirlere (Bantustanlara) hapsediyor.
Gerçekten de Filistinlilerin siyasi haklarının reddedilmesi Siyonist ideolojinin ırkçı varsayımlarına ve inançlarına dayanır. Bu ideolojide Filistinlilerin siyasi haklarını, bağımsızlıklarını, kendi kaderini tayin hakkını veya devlet olmayı hak etmediğine inanılır. Gazze’nin 17 yılı aşkın ablukasında, Gazze Şeridi’nin İsrail tarafından devam eden bombardımanında ve İsrail ordusu ile yerleşimcilerin Batı Şeria’daki Filistinli topluluklara yönelik topyekûn bir saldırı tehdidinde İsrail’in tam bir faşizme yöneldiği açıkça görülebilmektedir.
Onlarca yıldır Batı’daki pek çok kişi Filistin’deki durumu bir çatışma, iki eşit taraf arasında bir simetri olduğunu öne süren bir anlatı olarak tasvir ediyor. Bu anlatı, dünyanın süper güçleri tarafından desteklenen İsrail ile kendilerini Siyonist şiddete ve saldırganlığa karşı savunmak için asgari araçlara sahip olan Filistinliler arasındaki keskin ve ezici asimetriyi perdenin arkasına iterken aynı zamanda Filistin’in kurtuluş mücadelesinin gölgede bırakılmasına neden oluyor.
Gazze’nin istisna halinin normalleştirilmesiyle birlikte Gazze’nin – ve diğer Filistinli toplulukların – sürekli bir boyun eğme ve baskı cehennemine mahkûm edildiği bir bağlamda Filistinlilerin acıları; İsrail’in manipülasyonu, yalanları ve önemsizleştirmeye yönelik süregelen çabalarıyla göz ardı ediliyor. Gazze böyle bir gerçekliğin süresiz olarak normalleştirilmesine karşı direniyor. İki milyon insanın kurumsallaşmış bir marjinalleşme ve dışlanma belirsizliğine mahkûm edilmesi kabul edilemez.
İsrail ve müttefikleri Gazze’deki ayaklanmadan ne gibi dersler çıkardı? Daha fazla şiddet, daha fazla cinayet ve daha fazla yıkımla karşılık verdiler. İnsanları haklarından mahrum bırakırken ebediyen ablukaya, tecrit ve tekrarlayan şiddete maruz bırakma planlarının başarısız olabileceği fikri, onlar açısından düşünülemezdi. Bunun sonucunda, örtük ve ince kontrol ve şiddet taktiklerinden, Gazze’deki yaşamın tezahürlerinin açık, büyük ölçekli imhasına geçtiler – kontrol edilmezse Filistin’in diğer bölgelerine ve potansiyel olarak daha geniş bir bölgeye yayılması muhtemel bir yangındır bu.
İngilizceden çevirdiğimiz metin, 21 Şubat 2024 tarihinde “Gaza: A Model of Exclusion and Its Implications for Global Politics” başlığıyla The Jerusalem Fund’da yayınlanmıştır.