Komünist Bir Yaşam
Alberto Toscano
Çev.: Ezgi Duman
Düzelti için Onur Kartal’a teşekkürler.
“Hür bir insan hiçbir şeyi ölümden daha az düşünemez ve onun bilgeliği ölüm hakkında değil, hayat hakkında derin bir düşüncedir.”[1] 16 Aralık günü Paris’te, 90 yaşında hayatını kaybeden Toni Negri, Spinoza’ya ait bu vecizeyi etik ve politik bir yol göstericiye dönüştürdü. Entelektüel otobiyografisinin üçüncü ve nihai kısmı olan Storia di un comunista’nın sonunda, yaşama sevinci ve eylemlerin kısılması olarak yaşlanmanın etkileyici bir yansıması ön plana çıkıyor. Negri, düşüncesinin, politikasının ve yaşamının esası olarak ölümün -kesinlikle ateist ve kolektif bir sonsuzluk fikri- üstesinden gelmeyi sunar. Negri şöyle yazar: “Hâl böyleyken, ölümün mevcudiyetinin üstesinden gelme imkânı bir gençlik rüyası değil, bir yaşlılık dönemi pratiğidir; yaşamı, ölümün mevcudiyetinin üstesinden gelecek şekilde örgütlemenin bir insanlık görevi olduğunu, ölümlere sebebiyet veren sömürüyü ve hastalıkları ortadan kaldırmak kadar önemli bir görev olduğunu daima hatırda tutun.”
Belki de kendi Katolik gençlik aktivizmine dair geçmişte kalmış anılarına yaklaşarak Negri, tüm sefil sonluluk ve ölüme-doğru-varlık kültlerine karşı etin [the flesh] dirilişinin materyalist ve insancıl çekirdeğini çıkartmaktadır. Negri’nin saraylara karşı yaşam boyu süren savaşı, iktidarın, yani potestas’ın bedenlere [bodies] duyulan nefretle beslendiği ve ataerkillik-mülkiyet-egemenlik üçlü fetişinde sabitlendiği kanaati üzerine bina edilmiştir. İktidarın bürokratları ve yöneticileri, “her insanın ölümlü olduğu” boş tasımını severler ki Negri, “insanlık nefretinin, her otoritenin, her iktidarın kendisini olumlamak ve sağlamlaştırmak için ürettiği nefretin: iktidarın kendi öznelerine yönelik nefretin” temelinde bunun olduğunu iddia eder. “İktidar, ölümün gündelik bir ihtimal olarak yaşama dâhil edilmesi üzerine inşa edilmiştir- ölüm tehdidi olmadan iktidar fikri ve pratiği varlığını sürdüremez…
İktidar, ölümü yaşam için mevcut kılmak için gösterilen daimi çabadır.”
Negri’ye göre özgürlük, bu öldürücü güce karşı kolektif bir mücadele, ölüm korkusuna, iktidarın geçer akçesine, teröre karşı bir kavgaydı. Komünist şair Franco Fortini’nin Enternasyonal’i yeniden yorumunda olduğu gibi, chi ha compagni non morirà: Yoldaşları olan ölmeyecek. Felsefe, hukuk ve devlet tarihi ve teorisine dair bilimsel ustalığın ötesinde, devrimci öznenin bitmek bilmeyen ancak ivedi arayışının ötesinde, sermayenin iktidarının ziyadesiyle dişli fenomenolojilerinin ötesinde- planlamacı devletten kriz devletine ve İmparatorluk’a-, Negri’nin yaşamının ve çalışmasının esasını, felsefenin kolektif özgürleşme pratiğinden ya da “mülkiyet, sınırlar ve sermaye üçlüsüne karşı savaşan neşeli bir etik ve politik kolektif tutku” olarak anlaşılan komünizmden ayrılamayacağı fikriydi. Bu tutku Toni’nin saçtığı bir şeydi. Onu hem militanlar hem de bilim insanları arasında öne çıkaran bir şey varsa, o da bir tür sınırsız merak ve her zaman en geniş açıdan gördüğü, özgürlük mücadelesine canı gönülden dâhil olan herkesten etraflıca öğrenmeye yönelik cömert arzuydu. Onunki, pasifize edilmiş bir bilgelik klişesi değildi- kavgacı, karmaşık ve aksi olabilmekteydi. Ancak özgürleşmeye yönelik bastırılamaz coşku, ona yaşlılık döneminde dahi, nadir bulunan asi bir gençlik kazandırdı. Bilgelik, muktedire yönelik neşeli bir tahkiri zorunlu kılıyorsa, Spinoza’nın tiksinme dediği şey, “bir başkasına kötülük yapmış bir kimseye karşı olan nefrettir”, o zaman Toni gerçekten de bilgeydi. Bu neşe ve bu tiksinme, onun neslinden pek çok kişinin gerçek ve mecazen durumun tanığı [state’s witness] olduğu on yıllık bir esaret ve on dört yıllık sürgün, karikatürize etme ve kara çalma döneminde onun destekçisi oldu.
Hem basılı olarak hem de yüz yüze Toni’nin, tahayyüle varan iyimserliğe dair bir şöhreti vardı, özellikle de çokluk hakkındaki tasavvuru söz konusu olduğunda; yakın arkadaşı ve eş-yazar olan Michael Hardt ile birlikte küresel çapta solun entelektüel yaşamında bir dönem damgasını vuran bir kitap dörtlüsü işlediler. Parti biçiminin pek çok fanatiği, Hardt ve Negri’ye göre çokluğun hem kitle örgütlenmesi hem de montaj bandının ötesindeki emekçi sınıfın [the working class] yeni ismi olduğuna aldırmadılar. Naiflik suçlamaları aynı zamanda Toni’nin – çocukken savaşın hasarlarını ve yetişkin olarak hapishanenin vahşetini tecrübe etmiş biri açısından şaşırtıcı olmayan bir şekilde – ruhsal ve bedensel acıların gerçekleriyle yüzleşme ihtiyacına derin bir inanç beslediğini de görmezlikten geldi. Eyüp Kitabı [the Book of Job] üzerine makalesi ve Giacomo Leopardi üzerine çalışmasının maksadı, şiirin trajedi, acı ve nihilizmle yüzleşme ve anlamsızlık, akamet ve mağlubiyete dair tecrübelerden dünyalar yaratma konusundaki materyalist yetisi [ability] vasıtasıyla düşünmekti. Toni’nin Marx’ı her şeyden çok Grundrisse’nin –“gerçek içerilme” ve “Genel Zeka”nın- Marx’ı olsa da, 1844 El Yazmaları’nda [Paris Manuscripts of 1844], Marx’ın insanın “maruz kalan bir varlıktır [a suffering being] – ve maruz kaldığını duyduğu için, tutkulu bir varlık”[2] olduğunu yazdığı, bedenin bu materyalist şairaneliğiyle yankılanan bir satır vardır.
Acı çekerek [suffering] yaşanan ama ölüme meydan okuyan bir neşeye doğru yönelen bu müşterek özgürlük tutkusu, Negri için hem yaşamında hem de yazılarında komünizmle felsefenin, özgürleşmeyle etiğin buluştuğu noktadır. Otobiyografisinin en son sayfalarını, veda sözlerini, kendi çocukluk çağını içine çekip yutmuş ve şimdi geri dönmekle tehdit eden aşırı sağa karşı mücadeleye vakfetmesi tesadüf değil. Kendisi bize, çokluğun zayıflığının ve korkusunun yeniden mülkiyetin, ataerkilliğin ve egemenliğin ilahlaştırılmasını isteyen, her türlü neşe ifadesinin yasaklanmış olmasını temenni eden bir teröre yer açtığını anlatmakta. Negri bize “Faşizm”in “korkuya dayalı olduğunu, korku ürettiğini, insanları korku içinde kurduğunu ve alıkoyduğunu” söyler. Faşizmin sloganı olan “Yaşasın Ölüm”e karşı Toni, tefekkür, yoldaşlık, sevgi ve mücadele dolu bir yaşam kurdu. Bunu onurlandırmanın, otobiyografisinin son paragrafını kaydetmekten daha iyi bir yolu olduğunu düşünemiyorum:
Faşizme karşı direniş içinde, onun tahakkümünü kırma çabası içinde, bunu gerçekleştireceğimizden emin olarak bu kitabı yazdım. Geriye kalan tek şey, dostlarım, sizden ayrılmak. Bir gülümsemeyle, duyarlılıkla, bu sayfaları, yıkma ve özgürleştirme sanatında benden önce gelen erdemli erkek ve kadınlara ve beni takip edecek olanlara ithaf ediyorum. Onların “sonsuz” olduklarını söylemekteyiz- sonsuzluk bizi kucaklasın.
İleri okuma için: Michael Hardt- Antonio Negri, “Empire, Twenty Years On”, NLR 120. [Türkçesi için bkz. Michael Hardt- Antonio Negri, “Yirmi Yılın Ardından İmparatorluk”, çev. Eser Kömürcü, Komünizmin Güncelliği, 21 Aralık 2019.]
Bu yazı İngilizce olarak 21 Aralık 2023 tarihinde Sidecar‘da yayınlamıştır.
[1] Spinoza’nın Etika’sındaki ifadeler için Hilmi Ziya Ülken’in çevirisinden yararlanılmıştır (ç.n.).
[2] Bu kısımda Murat Belge’nin çevirisinden yararlanılmıştır (ç.n.).