Komünizm ve Haklar Üzerine (I)
Costas Douzinas
Çev.: Yusuf Enes Karataş
Seksenler ve doksanlarda, Gulag ifşaatları ve komünist devletlerin çöküşüyle sarsılan Marksist entelektüeller, insan haklarına sempati duymaya başladılar. Claude Lefort, Jean-Francois Lyotard, Etienne Balibar ve Jacques Rancière[1] bu akıma katılanlar arasındaydı. Bu akımın yükselişi, liberal kapitalistlerin “tarihin sonu” palavraları ve Fransız Devrimi’ni başarısızlığın, terörün ve totaliterliğin simgesi hâline getiren revizyonist tarih yazımıyla aynı zamana denk geldi. Sol için bir yenilgi ve demoralizasyon dönemiydi. Radikal düşüncede katı olan her şey buharlaşmaya başladı.
Bu yenilgi, deruni murakabe ve kefaret dönemi mali ve ekonomik krizle sonuçlandı. Radikal teori ve politikanın geri dönüşü, liberal demokrasinin yüzeysel ahlakçılığı ile insancıllığına ve postmodern kültürün evrenselciliği terk etmesine yönelik şüpheleri yeniden canlandırdı. Alain Badiou, Ethics[2] metninde haklar hümanizmini reddetti, Slavoj Žižek bir süre tereddüt ettikten sonra insan haklarının özgürleştirici potansiyelini sorguladı[3], Michael Hardt ve Antonio Negri ise insan haklarını imparatorluğun elindeki vazgeçilmez bir araç olarak gördü.[4] İnsan haklarına duyulmaya başlanan sempatiyle birlikte gerçekleşen hak revizyonizminin reddi neredeyse tamamlandı.
Yine de bu reddedişin bir nebze problematik olduğunu belirtmek gerekir. Evrenselcilik, liberal insancılların düsturudur. Badiou’nun da içinde bulunduğu l’organisation politique’in yürüttüğü başlıca mücadelelerden biri olan kâğıtsızların savunulması, haklar diskurundan tamamıyla kaçınamaz. Hardt ve Negri’nin imparatorluğun istemlerini radikal çokluğun ifadesine dönüştürmek adına sunduğu reçete sosyal haklar biçimine bürünür. Jacques Rancière, insan haklarında benimsediği radikal politikanın güzel bir örneğini bulur. Sol ve haklar arasındaki utangaç flört, evrenselciliği savunmakla insan hakları ideolojisinin reddini birleştiren bir doğrultuda yenilendi.[5] Geç kapitalizm bağlamında haklar tarihi ve teorisi üzerine tekrar düşünmenin zamanı geldi. Eğer komünist pratik liberal hakların reddi anlamına geliyorsa felsefi komünizm fikri, hakları (insan haklarını) kurtarabilir mi?
Bu yazı ilk olarak 30 Kasım 2010’da Critical Legal Thinking’de İngilizce olarak yayınlanmıştır.
[1] Claude Lefort, The Political Forms of Modern Society, Cambridge: Polity, 1986; Etienne Balibar, ‘Citizen Subject’, in E. Cadava, P. Connor and J. L. Nancy (eds.) Who Comes after the Subject (New York, Routledge, 1991); ‘The Rights of the Man and the Rights of the Citizen’, in Masses, Classes, Ideas: Studies on Politics and Philosophy before and after Marx (J. Swanson trans.) (New York Routledge, 1994); Jean-Francois Lyotard, ‘The Other’s rights’, in On Human RightsStephen Shute and Susan Hurley (eds.) (New York, Basic Books, 1993); Jacques Rancière ‘Who is the Subject of the Rights of Man?’ in Ian Balfour and Eduardo Cadava, And Justice for All?, 103: 2/3 South Atlantic Quarterly (2004) 297.
[2] Alain Badiou, Ethics (Peter Halward trans.) (London, Verso, 2001).
[3] Slavoj Zizek, The Ticklish Subject (London, Verso, 1999), 215-228; The Fragile Absolute (London, Verso, 1990) 54-69, 107-1.
[4] Michael Hardt and Antonio Negri, Empire (Harvard University press, 2000) 393-414.
[5] Costas Douzinas, Human Rights and Empire (Routledge, 2007), Chapters 1 and 12.