Hayvanlara Hukuki Nesneler Olarak Muamele Ediyoruz. Bunun Yerine Onları Hukuki Özneler Olarak Ele Almalıyız.

Hayvanlara Hukuki Nesneler Olarak Muamele Ediyoruz. Bunun Yerine Onları Hukuki Özneler Olarak Ele Almalıyız.

Aralık 15, 2023 0

Sokak hayvanlarına yönelik şiddet vakaları bir süredir yoğun olarak gündemde. Bu şiddet “güvenlikli sokaklar” söylemi öne sürülüp, Avrupa devletleri emsal gösterilerek bizzat devlet yetkilileri tarafından körüklenirken diğer taraftan hayvanlara şiddet uygulayan vatandaşlar da cezasızlık kalkanıyla korunmakta. Hayvan Hakları Yasası çerçevesindeki sorumluluklarını yerine getirmek yerine yetkililer “toplama” adı altında sokak hayvanlarını toplama kampı niteliğindeki merkezlere kapatmaktalar.
Sokak hayvanlarının ülke ve hatta dünya çapında karşı karşıya olduğu hak ihlalleri her şeyden evvel insan merkezci hukuk anlayışının bir neticesi. Düalist modern hukuk düşüncesini ve onun öznelik atamasını da tartışmaya açmak isteyen bir topluluk olarak bu konuyu bir çeviri makaleyle gündeme getirmek istedik.
İyi okumalar.


Jeff Sebo

Çev.: T. Gizem Soyergin

Bu yazı  Etin Hukuk ve Ekonomi Politiği Sempozyumu’nda sunulan bir tebliğdir.

Tarımın hukuki ve ekonomi politiği mevcut Birleşik Devletler hukukunun en derin ve en geniş noksanlıklarından biriyle bağlantılıdır: nüfusumuzun %99’undan fazlasına temel hukuki statüyü vermeyi reddetmemiz. Özellikle, mevcut durumda insan olmayan hayvanları yasal haklardan yoksun hukuki nesneler olarak sınıflandırmaktayız. Bu yasal sınıflandırma, insan ve insan olmayan hayvanlara zarar veren ormansızlaştırma, fabrika çiftçiliği, doğal yaşam ticareti gibi uygulamaları devam ettirerek hayvanların sistematik olarak ihmal edilmesini, sömürülmesini ve imha edilmesini destekler.

Çoğu insan, hukukun Birleşik Devletler’de insan olmayan hayvanları koruduğunu var saymaktadır fakat ne yazık ki bu varsayım hatalıdır. Çoğu hayvan için birkaç anlamlı yasal koruma olsa bile, var olan yasaların uygulanması çok azdır. Örneğin; Birleşik Devletler’deki başlıca federal hayvan refahı kanunu olan “Hayvan Refahı Kanunu“, ülkedeki tüm tutsak hayvanların %98’ini oluşturan çiftlik hayvanlarını muaf tutmaktadır. Bunun sonucu olarak, bazı hayvanlar, örneğin evcil hayvanlar, bu sınırlı korumadan yararlanırken diğer hayvanlar çoğunlukla yararlanamazlar.

Birçok eyalet kanunu da çiftlik hayvanlarını hariç tutmaktadır. Bazı durumlarda, zulüm karşıtı yasalar, polisten yargıçlara kadar uzanan birçok aktörün bu yasaları nasıl uygulayacakları konusunda bu kişilere takdir yetkisi verecek kadar geniş yazılmıştır. Diğer durumlarda, zulüm karşıtı yasalar, özellikle geleneksel çiftlik uygulamalarını muaf tutacak şekilde yazılmıştır. Eğer bir şirket, hayvanları, ayağa kalkamayacakları, çevrelerinde dönemeyecekleri veya doğal davranışlarını gerçekleştiremeyecekleri kadar küçük kafeslerde tutmaya zorlarsa zulüm karşıtı yasalar uygulanabilir. Fakat eğer diğer şirketler de bu uygulamaları gerçekleştirirlerse, bu durumda zulüm karşıtı yasalar uygulanmayacaktır.

Bu konularla bağlantılı daha derin bir problem, Birleşik Devletler’deki insan olmayan hayvanların hukuki nesneler olarak sınıflandırılmış olmasıdır. Bizim hukuk sistemimizde, ya haklara sahip hukuki bir öznesinizdir ya da haklardan yoksun hukuki bir nesnesinizdir. Şu anda, insanları (ve şirketler gibi insan çıkarları için olanları) hukuki özneler olarak sınıflandırırken, insan olmayanları hukuki nesneler olarak sınıflandırmaktayız. Bu şu anlama gelir: hukuku insanları korumak için kullanmak söz konusu olduğunda geniş seçeneklere sahip olsak da insan olmayanları korumak için kullanmak söz konusu olduğunda aynı şeyi söyleyemeyiz.

Özellikle, insan olmayanlar hukuki nesneler olarak sınıflandırıldığından beri, insan olmayanları koruyan yasalar heykelleri koruyan yasalar gibidir. Hukuku, üzerlerinde kamusal bir menfaatimiz olduğu zaman onları korumak için kullanırız. Ancak bunun ötesinde hukuku, onları uygun gördüğümüz şekilde kullanma hakkımızı korumak için kullanırız. Bu sebeptendir ki bazı eyaletler insanların çiftliklerdeki hayvan istismarlarını kaydetmelerini   engelleyen “ag-gag yasaları“na sahiptir. Bu aynı zamanda hayvan istismarının yasal olarak ele alınmasının neden bu kadar zor olduğunu da gösterir:

HAYVAN SAHİBİ HEM İSTİSMARCI OLUP HEM DE HUKUKİ STATÜYE SAHİP OLAN TEK KİŞİDİR.

İnsanların bu yasal özgürlükle diğer hayvanlara yaptıkları içler acısıdır. Örneğin; Birleşik Devletler’de her yıl yaklaşık 10 milyar hayvan fabrika çiftliklerinde yaşamakta ve ölmektedir. Bu hayvanlardan çoğunu mümkün olan en kısa sürede yeterince büyüyecek şekilde yetiştiriyoruz. Onları ailelerinden ayırıyoruz. Anestezi uygulamaksızın kesiyoruz. Onları sıkışık, stres dolu ve zararlı tesislerde hapsediyoruz. Onları dinlendirmeden, yemeksiz veya susuz bir şekilde sıcak yük araçlarının içinde taşıyoruz. Ve onları refahtan ziyade verimliliği önceleyen endüstriyel kesimhanelerde katlediyoruz.

Benzer bir şekilde, insanların çıkarları ve ihtiyaçlarıyla yabani hayvanlarınkiler karşı karşıya geldiğinde, insanlar genellikle yabani hayvanları “zararlılar”, “avcılar” ya da “istilacı türler” olarak etiketliyor ve onları ilk çare olarak avlıyor. Aslında, genellikle yabani hayvanları yalnızca gereksiz bir şekilde öldürmüyor aynı zamanda bu şiddeti yarışmaya, turnuvaya veya eğlenceli aile aktivitesine dönüştürerek oyunlaştırıyoruz da. Bazen yabani hayvanları öldürmek meşru savunma, ötekini savunma, ötenazi ya da başka benzer sebepler için gerekli olsa da hem bu şiddetin genişliği hem de doğası açıkça gereksizdir.

İnsanlığın diğer hayvanlar üzerinde neden olduğu zararı azaltmak ve düzeltmek sorumluluğuna sahip olduğumuza inanıyorum ve hayvanların temel hukuki statüsünü değiştirmenin bu çalışmanın önemli bir parçası olduğuna da inanıyorum. Tabii ki bu, hayvanların temel hukuki statüsünü değiştirmenin pozitif değişime ulaşmada yeterli olduğunu söylemek değildir. Ancak aynı zamanda liberal, kapitalist politik ekonominin “nesneleri” ne kadar kolay sömürdüğü veya yok ettiği düşünüldüğünde, hayvanların temel hukuki statüsünü değiştirmek hedefe daha kolay ulaşmada pozitif bir değişim yaratacaktır.

Eğer, hayvanları hukuki nesneler yerine hukuki özneler olarak sınıflandırarak temel hukuki statülerini değiştirmek istiyorsak iki genel seçeneğe sahibiz. Birincisi, hukuki özneler ile hukuki nesneler arasındaki ikili ayrımı sürdürebiliriz ancak insan olmayan hayvanları haklardan yoksun hukuki nesneler olarak sınıflandırmak yerine, haklara sahip hukuki özneler olarak sınıflandırırız. İkinci seçenek olarak insan olmayan hayvanlar için “hisseden varlık” gibi yeni bir hukuki kategori yaratarak hukuki özneler ile hukuki nesneler arasındaki ikili ayrımı ortadan kaldırabiliriz.

Bu stratejiler tamamlayıcı erdemlere sahiptir. Bir yandan, kişilik yaklaşımının yararı, mevcut hukuki çerçevemizin göreceli sadeliğini ve eşitlikçiliğini korumasıdır. Şu anda, ne kadar yetenekli veya zeki olursak olalım ve hangi sosyal veya biyolojik özelliklerle donatılmış olursak olalım tüm insanların, bireysel ihtiyaçlarını koruyan haklara sahip hukuki özneler olduğunu kesin olarak kabul ediyoruz. Eğer bu çerçeveyi sürekli bir biçimde uygularsak, hukuki statüyü, yapımızı değiştirmeden, hayvanları kapsayacak şekilde genişletebiliriz.

Diğer yandan, kişilik yaklaşımının negatif yönü, insan olmayanları hukuki özneler olarak sınıflandırılmanın kısa vadede zor olabileceğidir. Örneğin, İnsan Olmayanların Hakları Projesi şempanzelerin, fillerin ve diğer tutsak hayvanların adına habeas corpus davaları açarak kısmen de olsa insan olmayan kişilik yaklaşımına katkı sağlıyor. Ancak İnsan Olmayanların Hakları Projesi karşı argümanlardan çok daha güçlü hukuki argümanlara sahip olsa da henüz bir dava kazanamadılar çünkü insan olmayan kişilik fikri birçok insana çok tuhaf görünmekte.

Buna karşılık, hisseden varlık yaklaşımının yararı, insan olmayanları, hisseden varlık olarak sınıflandırmanın kısa vadede daha kolay uygulanabilecek olmasıdır. Nitekim bazı hükümetler zaten bunu uygulamaktalar. Örneğin, 2017’de Mexico City, insan olmayan hayvanları, yasal ödevlerimizin olduğu hisseden varlıklar olarak sınıflandıran yeni bir anayasa onayladı. Fransa Parlamentosu, Quebec eyalet hükümeti, Kolombiya Kongresi ve diğer hükümetler, pratikte her zaman uygulanmasa da teoride hukuki statüyü hayvanları kapsayacak şekilde genişleten benzer yasalar kabul ettiler.

Diğer taraftan, hisseden varlık yaklaşımının negatif yönü hukuki çerçevemizi daha karmaşık ve hiyerarşik bir hale getirecek olmasıdır. Örneğin, hukuk kapsamında hisseden varlık olmak ne anlama gelmektedir? Kendi iyiliğin için yasal haklara sahip olabilir misin, olamaz mısın? İnsanlar, sizi mülk olarak alıp satmaya ve yemek ya da spor için gereksiz yere size zarar verip öldürme hakkına sahip midir, yoksa değil midir? İnsan olmayanlar için yeni, orta bir noktada yasal kategori yaratmak, aynı zamanda bazı insanların da bu kategoriye dahil edilmeleri riskini de beraberinde getirir mi? Her halükârda, bu çerçeve insan olmayanlar için yeterince iyi mi?

Ben mevcut durumda kişilik yaklaşımınıhisseden varlık yaklaşımına tercih etsem de, bence her ikisi de ümit verici ve her halükârda, şu anda stratejik zeminde her ikisini de desteklemeliyiz. İnsan olmayan kişilik yaklaşımını desteklediğimizde tartışmanın merkezini değiştiririz ve karşılaştırmada hisseden varlık yaklaşımını ılımlı gösteririz. Hiisseden varlık yaklaşımını uyguladığımızda (ve hayvanları daha fazla gözeten yasal bir altyapı yarattığımızda) hedefi değiştirir ve kişilik yaklaşımını önceden hiç olmadığı kadar ılımlı hale getiririz.

Neyse ki bazı şeyler değişmeye başladı. Örneğin, 2018’de New York Temyiz Mahkemesi, İnsan Olmayanların Hakları Projesi’nin bir davasını reddettiğinde, (bunun için uzman görüşü yazdım), Yargıç Fahey, davayı reddetmesine karşın olumlu bir görüş kaleme aldı: “insan olmayan hayvanlar habeas corpus ilamıyla korunan temel bir özgürlük temel hakkına sahip olup olmadığı çok derin ve geniş kapsamlı bir konudur. … En sonunda, bu konuyu görmezden gelemeyeceğiz. Şempanzenin bir kişi olmadığı tartışılabilir ancak sadece bir “şey” olmadığına şüphe yoktur (7).”

Bu sırada, bazı şehirler, eyaletler ve federal karar alıcılar, hukuki korumayı insan dışı hayvanları kapsayacak şekilde genişletme üzerine çalışmaktalar. Örneğin, 2019’da, New York Şehri, Hayvan Refahı Ofisi kurdu ve kaz ciğerini yasaklayan, yabani kuşların ticaretini engelleyen, faytonlar için çalışma koşullarını iyileştiren ve daha fazlasını yapan bir dizi tasarıyı geçirdi. New York Şehri, aynı zamanda yabani hayvan refahını destekledi, devlet okullarında Etsiz Pazartesi’yi uygulamaya geçirdi, işlenmiş et alımını ortadan kaldırmaya, sığır eti alımını %50 azaltmaya ve daha fazlasına kendini adadı.

Hayvanların tam olarak hangi hukuki statüye sahip olmaları gerektiğini bilemiyor olsak da, nasıl bir hukuki statüye sahip olmamaları gerektiğini biliyoruz. İnsan olmayan hayvanları bir türe mensup olmaktan daha fazlası olmayan bir temele dayanarak hukuki nesneler olarak sınıflandıran mevcut pratiğimiz keyfi ve kabul edilemezdir. Mevcut, son derece dışlayıcı hukuki çerçevemizden ne kadar uzaklaşır ve daha kapsayıcı alternatiflere doğru hareket edersek o kadar hangi alternatifin en iyi alternatif olduğunu ve nasıl uygulanacağını öğreniriz. Bu işe şimdi başlamayı insanlara ve insan olmayanlara borçluyuz.

Orijinal metin “We Treat Animals As Legal Objects. We Should Treat Them As Legal Subjects Instead.” başlığıyla 26 Kasım 2020 tarihinde Law and Political Economy Project sitesinde yayımlanmıştır, orijinal metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.