Komünizm ve Haklar Üzerine (III)

Komünizm ve Haklar Üzerine (III)

Aralık 3, 2022 0

Costas Douzinas

Çev.: Yusuf Enes Karataş

Hakların paradoksal işleyişini en çok vurgulayan Marksist filozof Ernst Bloch’tur.[1] Bloch, Marx’ın haklar eleştirisinin ana unsurlarını korur, ancak doğal hukuk geleneğinde tarihi olarak değişik formlara bürünse de tahakküme, baskıya direnmek ve “insanın dik yürüyeceği” bir toplumu hayal etmek, bu uğurda savaşmak ve bu savaşı kazanmak adına ebediyen insanda mevcut olan hasleti bulur. Sömürüye son verilmeden insan haklarının hakiki bir temeli olamaz ve haklara saygı gösterilmeden sömürüye gerçek manada son verilemez. 

Bloch’un “burjuva doğal hukuku”nun yanılsamalarına yönelik eleştirileri yıkıcıdır. Ancak insan hakları aynı zamanda iktidar, gelenek ve hukuk eleştirisinden de beslenir ve iki yönde gelişmiştir. Başlangıçta haklar; dominium, mülkiyet ve mülk, eşya ve insanlar üzerindeki hukuki hakimiyet ile ilişkilendirilmiş ve alacaklıları borçlulardan korumak için icat edilmiştir.[2] İnsan hakları, bu erken dönem mülkiyet hakkından doğdu, ancak “sömürülenler ve ezilenler, aşağılananlar ve hor görülenler tarafından bambaşka bir şekilde benimsendi. Birincisiyle kıyas kabul etmez ikinci anlamında insan hakları, devrimci mücadelenin sübjektif sloganı ve bilfiil bu mücadelenin sübjektif faktörü olarak benimsenir.”[3] Bloch tarihsel olarak kalıcı bir direniş ve isyan duygusunun, insanın “en azından Greklerin zamanında beri, kendilerini baskıdan kurtarma ve insanlık onurunu tesis etme niyeti”ni gösterdiği sonucuna varır. “Ancak sadece bu irade değişmezdir, ‘insan’ ve onun sözde ebedi hakkı değil.”[4]

Bloch’un Natural Law and Human Dignity metni, insan hakları tarihi ve felsefesinin en ileri düzey Marksist okumasıdır. Alman idealizminden ve Marx’ın erken dönem yazılarından etkilenmiştir. Soğuk savaşın pik yaptığı dönemde kaleme alınan kitap, evrimci bir tarih felsefesini benimser ve humanum’un komünizmde gerçekleşeceğini öngörür. Radikal insan hakları, burjuva meşruiyetini mahkûm ederken aynı zamanda özünü, (sosyalist) hümanizmin umut ilkesini gerçekleştirir.

Bu tür bir Marksist tarihselcilik ve hümanizm, Althusserci ve postyapısalcı felsefenin yıkıcı saldırısına uğramıştır. Yine de Bloch’un hümanist idealizmden kurtulmuş direnme ve isyan etme iradesindeki ısrarı, normatifliğin radikal potansiyelini yeniden konumlandırmaya yardımcı olabilir. İlerleme artık tarihsel zorunluluk tarafından garanti edilmiyorsa ve devrimci bahis (gelmekte olan) olayın içinde barındırdığı sonsuz ihtimaller dizgesine sıkı sıkıya bağlıysa, değerler ve normlar, bunun gerçekleşmesi için gerekli aydınlanmayı ve sadakati nasıl hazır edebilir? Radikal değişim, insan ruhunun lineer açılımının değil de ebedi dönüşün nadir ve tahmin edilemez bir örneğini teşkil edecekse, olay ahlaki zorunluluklar ve psikolojik motivasyonlarla nasıl bağlantılıdır? Peter Halward’ın belirttiği gibi, “herhangi bir sübjektif kararda rol oynayan motivasyon ve kararlılık hususlarını göz ardı eden hakikat militanları, yalnızca din değiştirenlere vaaz vermek gibi bir tehlike içinde değil mi?”[5] Tarihselcilik ve sonluluğun ötesinde, insanları Badiou’nun “boşluk” çağrısına cevap vermeye ve durumu değiştirmeye sevk eden eşzamanlı bir sabit mevcut mu?

Radikal felsefe, ikincil veya “üstyapısal” sorunları ihmal etme eğilimindedir. Yine de Antigone’un başkaldırısı, Paul’ün dönüşümü ve Lenin’in kararlılığı yoktan var olmadı. Şayet “özne, olaydan – yalnızca kısmen – ilham alan özneyse…toplumsal failler, verili bir durumda hakikatçe sorgulanmayan değer, fikir ve inançları paylaşırlar.”[6] Militanlar kısmen hazırdır ve dramatik eylemden önce var olan ve kalıcı sadakatlerine yol açan normlar ve inançlar tarafından desteklenirler. Badiou’nun terminolojisini takip etmemiz gerekirse, bunları boşluğun normatif çekimi veya Žižekçi bir diskurla gerçeğin normatifliği olarak adlandırabiliriz. Bu gerilim nereden kaynaklanır? Militan özneleri hazırlayan nedir? Haklar, beraberinde getirdiği tüm sorunlarla birlikte, politikanın baskın dili hâline gelirken belki de radikal normatifliğin bir soyağacını çıkarmamız gerekiyordur.Bu yazı ilk olarak 30 Kasım 2010’da Critical Legal Thinking’de İngilizce olarak 


[1] Bloch’un ütopyacılığı, doğal hukuka yönelik ilgisini ve komünist devletlere kısıtlı desteğini bir araya getirmesi, Walter Benjamin ve Frankfurt Okulu ile olan yakınlığına rağmen onun Batılı Marksistlerin panteonunda yer almadığı anlamına geliyordu. Bkz. Vincent Geoghegan, Enrst Bloch, London: Routledge, 1996 and J. O. Daniel and T. Moylan eds, Not Yet: reconsidering Ernst Bloch, London: Verso, 1997.

[2] Richard Tuck, Natural Rights theories, Cambridge: Cambridge University Press, 1979, Chapter 1.

[3] Ernst Bloch, Natural Law and Human Dignity (Dennis Schmidt trans) (Cambridge Mass., MIT Press, 1987), 217.

[4] ibid., 191.

[5] Peter Halward, ‘Introduction’ in Halward ed., Think Again: Alain Badiou and the Future of Philosophy (London, Continuum, 2004), 17.

[6] Ernesto Laclau, ‘An Ethics of Militant Engagement’ in Peter Halward op.cit., 134, 135.