Zapatista Otonomisi: Eksik* Bir Deneyim Mi? (II)

Zapatista Otonomisi: Eksik* Bir Deneyim Mi? (II)

Ekim 3, 2022 0

Jérôme Baschet

Çev.: Yusuf Enes Karataş

Yatay Örgütlenme ve Otoritenin Rolü

Zapatista otonomisini, Meclislerin mutlak önceliğini ve herkesin karar alma sürecine eşit katılımını varsayan bütünüyle yatay bir örgütlenmemişçesine okumaktan kaçınmak önemlidir.[1] Elbette, mandar obedencio, politik işlerin uzmanların elinde toplanmasına yol açan ve insanları kolektif karar verme kapasitelerinden yoksun bırakan bir aygıt olarak devlet mekanizmasını karakterize eden iktidar ilişkisinden radikal bir kopuştur. İnsanlar ve hükümet arasındaki ilişkinin hâlâ emretme ve itaat etme terimleriyle ifade edildiğini görmek şaşırtıcı olsa da bu iki karşıt ilişkiyi paradoksal bir biçimde ilişkilendirmenin, anlamlarını altüst ettiğini kavramak önemlidir: hükümet ancak toplumun süregelen iradesine uygun bir biçimde hareket ettiği ölçüde emir verebilir. Ancak Escuelita zapatista sırasında yapılan açıklamalar daha incelikli bir okumanın kapısını aralıyor: Halkın hükmettiği (manda) ve hükümetin itaat ettiği; hükümetin hükmettiği (manda) ve insanların itaat ettiği zamanlar vardır.[2] İki karşıt ilişki, ilişkinin bir yönde veya diğer yönde işlediği farklı anlarnedeniyle kısmen bağımsız hale gelir. Hükümet, istişare etmek ve neticede halkın istediğini yapmak zorunda olduğu için itaat eder ve kolektif istişare sonucunda alınan kararları uygulamak ve bunlara uyulmasını sağlamak yükümlülüğü altında olduğu için emreder. Ayrıca, Meksika devleti ve desteklediği paramiliter gruplarla bir çatışma durumu örneğinde olduğu gibi acil bir durum söz konusu olduğunda istişare edilmeksizin harekete geçilmesi gerektiğinde de emreder. 

Yetkililerin özellikle önemli bir rolü olduğu görülüyor: teyakkuz, inisiyatif ve teşvik görevi. Maestro Jacobo’nun dediği gibi “Yetkililer yol gösterir, rehberlik eder ve teşvik eder ancak karar vermez veya bir kararı dayatmaz; karar veren halktır.”[3] Belediye meclisleri ve İyi Yönetim Konseyleri, yalnızca meclisler tarafından tartışılan ve bir sonuca bağlanan kararları yerine getirebiliyor olsa da karar alma sürecinde yetkililerin spesifik katkıları olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli veya küçümsenmemelidir. Bu, toplulukların geçici olarak “otorite olma” misyonuyla – emretme veya zorlama içermeyen, otoriter olmayan bir otorite – donattığı kişilerin benzersiz rolünün, kolektif eylem kapasitesini güçlendirmek için kullanılan bir motor ve temel taşı olarak anlaşılması gerektiği anlamına gelir. Bu nedenle, ne kolektif topluluğun bir hizbinin ele geçirip diğerleri üzerinde kullanabileceği gerçek bir iktidardır, ne de tamamen yatay bir örgütlenmedir. Zira tamamıyla yatay bir örgütlenme her daim, inisiyatif eksikliği veya bunları gerçekleştirme kapasitesi nedeniyle dağılma riskini taşır.[4] Zapatista deneyimini gözlemlemek, iki ilke arasındaki etkileşimi anlamamızı sağlar. Bir yanda; karar verme yetisi, büyük ölçüde, farklı düzeylerdeki meclislerin elindedir. Öte yandan, yönetmek için dönüşümlü ve geri alınabilir sorumluluğu üstlenenler, rollerini yerine getirirken çok ileri gitmek ve yeterince ileri gitmemek gibi ikili bir risk altında bulunsalar da inisiyatif alırlar ve cesaret pompalarlar; halkı, kendi kendini örgütleme kapasitesi ile buluştururlar.

Ayrıştırıcı Olmayan Tefviz Yöntemleri

Zapatista otonomisini analiz etmek bizi, temsili ve doğrudan demokrasi arasındaki karşıtlığı geride bırakarak seçilmiş yetkililerin, temsilcilerden oluşan meclislerin (belediye düzeyinde ve bölgesel düzeylerde) ve topluluk meclislerinin rolleri arasındaki etkileşimi kavramaya davet ediyor. Zapatistaların otonom yönetiminde mevzubahis olan tefviz kiplikleri, meclis üyeleri için olduğu kadar yetkililer için de hayati derecede önemlidir. Bu bağlamda, yapısal olarak ayrıştırıcı olan ve olmayan (veya mümkün olan en az ölçüde ayrıştırıcı olan) şeklinde kabul edilebilecek tefviz kiplikleri arasında belirli bir ayrım oluşturmayı öneriyoruz. İlki, yönetenlerin/baskın kuvvetlerin lehine bir ayırma ve ele geçirme eylemini amaçlamaktadır: Bundan, geleneksel temsil biçimlerinin metodik organizasyonun, temsil edilenlerin yokluğunu gerektirme eğiliminde olduğu sonucu çıkar. İkincisi ise yönetenler ve yönetilenler arasındaki ayrışmayı mümkün olduğunda azaltmayı amaçlar.

O halde, birini diğerinden tam olarak neyin ayırt ettiğini ortaya koyma meselesi önümüzde durmaktadır. Zapatista deneyimi bizi şu özellikleri düşünmeye davet ediyor: seçimle dağıtılan pozisyonlar tek ve kısa bir dönemle sınırlıdır ve hemen iptal edilebilirler; sorumluluklar, kişiselleştirme olmaksızın eşit oranda yetkiye ve sorumluluğa sahip kişilerce yerine getirilir; her bir organ diğer organlar üzerinde kontrole sahiptir; karar verme kapasitesinin yoğunlaşması sınırlıdır ve büyük ölçüde meclislerle paylaşılır; ve güçlü kolektif etik ve dinleme becerileri bulunmaktadır. Ancak hepsinden önemlisi, politik faaliyet yürütmenin, grup tarafından tekele alınmasından ziyade, mümkün olduğunca geniş bir şekilde paylaşılması amaçlanması ve uzmanlaşmanın engellenmesidir: “Hepimiz sırayla hükümet olmalıyız.”[5] İlk kısımda bahsedildiği gibi, seçilmiş yetkililerin kamu işleri hakkında herkesten daha fazlasını bilmediğini kabul etmek, politikanın uzmanlaştırılmasının tamamıyla engellenmesinin koşuludur. Son olarak, sorumluluk üstlenenlerinin yaşam biçiminin diğerlerininkinden ayrışmaması çok önemlidir. Bu nedenle, (bölgesel merkezlerde, genellikle köylerden oldukça uzakta bulunan caracoles’te bulunan) İyi Yönetim Konseylerinin üyeleri çalışmalarını on ila on beş günlük dönüşümlü periyotlar halinde, olağan faaliyetlerini uzun bir süre kesintiye uğratmayacak ve aileleri ile topraklarına bakmaya devam etmelerine imkân verecek şekilde sırayla yürütürler. Bu uygulama, kısa bir süreliğine ve ne kadar gözetim altında da olsa kolektif yaşamda belirli bir rol üstlenenlerin yaşam tarzı ile diğer insanlar arasında bir ayrışmanın ortaya çıkmasını önlemek için vazgeçilmez görünür.

Ancak yönetenler ile yönetilenler arasındaki ayrışma riski her daim mevcuttur Ayrışma riskinin bertaraf edilmesi için bir otonomi politikası kadar pratik mekanizmalar da önem taşımaktadır: Bu riske karşı mücadele etmek için sürekli olarak tasarlamalı ve otoritenin işlevlerini dağıtma eğilimini sürdürmelidir. Elbette, ayrıştırıcı ve ayrıştırıcı olmayan tefviz biçimlerini ayırt etmenin yanılmaz bir ölçütü yoktur ama muhalefet (denen şey), bu konuda yol gösterici olabilir. Hatta (kolektifi, potansiyelinden metodik olarak yoksun bırakmaya ve otoritenin iktidarda yoğunlaşmasına dayanan) devlet politikası ile yönetenler ve yönetilenler arasındaki ayrışmayı ortadan kaldırmaya çalışan, bu ayrımın yeniden üretimine karşı yorulmak bilmeden mücadele eden ve böylece otoritenin tatbik edilmesinin kolektif potansiyelin bir tezahürü olmasını sağlayan devlet dışı politika arasındaki ayrımın muhalefet denen şeyin anlaşılması için merkezi bir role sahip olduğunu iddia edebiliriz. 

Özyönetim vs. Devlet Ayrışması                                        

“Kendimizi yönetebileceğimizi fark etmemizden korkuyorlar”: Maestra Eloisa tarafından dile getirilen bu cümle, deneyimin ve otonominin gerçek anlamının mükemmel bir şekilde damıtılmış bir ifadesidir.[6] Modern devletin temellerini ortadan kaldırmanın reçetesini verir. Hobbes’un Leviathan’ının kapak resmi, şehirleri ve kırsal kesimleri sakinlerden arındırılmış halde gösterirken, bir tebaa kalabalığının bölgeye hâkim olan hükümdarın devasa gövdesi içinde kuşatılmış şekilde tasvir eder. Mesaj açıktır: İnsanlar ancak Devlet’e yeniden can verenlerin yararına potansiyellerinden sıyrıldıklarında var olurlar.[7] Giorgio Agamben’in belirttiği gibi: “Halk, bu haliyle asla mevcut olamayacak ve dolayısıyla yalnızca temsil edilebilecek mutlak olarak mevcut olandır. Bir halkın yokluğuna (Yunanca halk anlamına gelen dēmos teriminden türetilen bir kavram olan) ‘ademia’ dersek, o halde Hobbesçu Devlet – her devlet gibi – daimî bir ademia durumunda yaşar.”[8] Modern devletin sonraki biçimlerinde, halkın yokluğu farklı şekillere bürünmüştür ancak bunlar her zaman fark edilebilir. Hegel’e göre, tek başlarına kendilerini yönetememesi ve “ne istediğini bilmeyen bir grup” olması halkın karakteristiğidir.[9] Halk, cahilliğinden dolayı, “en yüksek memurlara güvenmek zorundadır çünkü sadece onlar ortak iyiye yönelik eyleyebilirler.[10]

Bugün, formel demokrasinin muayyen değerlerine rağmen, politik sınıfa ve her türden uzmana fayda sağlayan mülksüzleştirme olgusu giderek daha belirgin hale geliyor ve söz konusu durum, temsil krizi olarak adlandırabileceğimiz şeyin tam merkezinde yer alıyor. Yetkililerin ve parlamenterlerin belirlendiği seçim süreçleri, yalnızca kolektif potansiyele el konulmasına ve piyasa ile baskın ekonomik aktörlerin çıkarlarına hizmet eden benzer politikaların uygulanmasını meşrulaştırmaya hizmet eder. O halde, ademia’nın devletle, hatta demokratik olanlarla bile (yöneticilerin ve temsilcileri seçmek gibi son derece dar anlamda bir demokratiklik) eştözlü olduğu sonucuna varabiliriz.[11] Devlet, “egemenlik” olarak adlandırılan ve yalnızca pratik olarak halkın elinden alınmasını sağlamak amacıyla halkın elinde olduğu söylenen kolektif potansiyeli ele geçirmek için işleyen bir mekanizma olarak nitelendirilebilir. Dolayısıyla devlet, yönetenler ve yönetilenler arasındaki ayrımı sağlamlaştıran, ekonomi dünyasının mevcut heteronom sosyal normlarına boyun eğişlerini yoğunlaştırmak için halkın yokluğunu üreten bir makinedir.

Otonominin, devlet merkezli politikanın tam tersi örneğini teşkil ettiğini rahatlıkla görebiliriz. Her bir kişinin kendi adına örgütlenme, karar verme ve eyleme kapasitesine dayanır. Mülksüzleştirmeyi ve marjinalleştirmeyi meşru kılmak için kullanılan yetersizlik ve cehalet şüphelerini reddedenortak bir saygınlığı varsayar. Münasip görünen yaşam biçimlerine göre eyleyen kolektif potansiyelin uzantısıdır. Geçici sorumluluklar üstlenenlerin kendilerini diğer insanların yaşamından koparmamak için verdiği bitmek bilmeyen bir mücadeledir. Bu nedenle otonomi devlet dışı bir politikadır ve otonom Zapatista bölgelerinde bulunan İyi Yönetim Konseylerinin devlet dışı yönetim biçimleri olarak tanımlanabilmesinin nedeni budur.[12]

Esasında Zapatistalar teoride ve pratikte devlet merkezli politikayı reddederken, Juntas de buen gobierno adından da anlaşılacağı gibi hükümet kavramını benimsiyorlar. O halde devlet ayrışması eleştirimiz, Michel Foucault’nun modern iktidar biçimlerinin kuruluşunda önemli bir faktör olduğunu gösterdiği hükümet paradigmasına yönelik bir eleştiriden yoksun mudur?[13] Foucault’nun analizinde yönetimsellik, devlet gücünün daha klasik boyutları, yani cezai ve disipline edici boyutlarına karşı yavaş yavaş galip gelmekte ve giderek devlet kurumlarının ötesine geçerek biyopolitik aygıtlarda ve gerçekliğin kendisini tanzim eden altyapıda içerilmektedir. Bu da onun, nüfusun “davranışını yönetmesi”ne imkân verir.[14] Bununla birlikte, özellikle Pierre Dardot ve Christian Laval tarafından geliştirilenler olmak üzere, Foucault’nun argümanlarına yönelik eleştiriler mevcuttur: Devlet egemenliğinin, biyopolitik yönetimsellik tarafından ele geçirildiği fikrinden ziyade, yönetimsellik biçimlerinin egemenliğin kendi mantığı veya en azından onlarla yakın ilişki içinde geliştiği fikri daha iyi bir hipotez olabilir.[15] Zamanında neoliberal yörüngeye girip galip gelen devletlerde otoriter ve baskıcı uygulamaların yeniden canlanması, bu yöne acil bir analitik yeniden yönelim gerektiriyor gibi görünüyor.

Zapatistaların “hükümet” olarak adlandırdığı şeyin, geç modernitede iktidar tekniklerinin – baskın değilse de – temel boyutlarından biri hâline gelen yönetimsellikle pek az ilgisi olduğu kabul edilmelidir. Zapatista otonomisinin “hükümet” olarak adlandırdığı şeyin basitliği, onları hem gizemli bürokratik yapılara hem de nüfusları yönetmeye yönelik biyopolitik aygıtlara yabancı kılan bir görevler hüzmesinden oluşur. Algısı açık bir gözlemci İyi Yönetim Konseylerinin işleyişini şu şekilde tanımlamıştı:

Tüm devlet işleri; işlerini kamusal, oldukça basit bir şekilde yerine getiren, en zor ve komplike şartlar altında bulunan ve bu işleri yalnızca birkaç pound için, güpegündüz, yanılmazlık iddiasında bulunmadan, iş yapmama ofislerinin (circumlocution offices) ardına saklanmadan yapan ve hatalarını kabullenip onları düzeltmekten utanmayan basit köylülerden oluşan konseyler tarafından gerçekleştiriliyordu. Kısaca ifade etmek gerekirse – askeri, politik, idari – kamusal işleri, eğitimli bir kastın gizli saklı niteliklerine dayanıp gerçekleştirmek yerine, gerçek topluluk işleri kılarlar. 

Okuyucu, Zapatistaların otonom yapısı hakkında söylenenlerin, (“Komün” yerine “konseyler”, “işçiler” yerine “köylüler” veya “topluluk” gibi) birkaç küçük terim farkı dışında, Marx’ın Paris Komünü tasvirine olan benzerliğini fark edebilir.[16] Burada “hükümet” terimiyle anlatılan şey, şaşırtıcı derecede basittir. İyi Hükümet Konseyi’nin ofisi, içinde bir masa, birkaç bank ve en iyi ihtimalle gelişigüzel bir biçimde birbirine bağlanmış bir veya iki bilgisayar bulunan, dekoratif duvar resimleriyle boyanmış küçük bir ahşap evdir. Bu minimalizm ve daha büyük ölçüde, embriyonik idari yapıların bile yokluğu, İyi Hükümet Konseylerinin esasında gerçek bir hükümet kurabilecek herhangi bir yapıdan çok uzak olduğunu gösterir ve bu durumda “hükümet” fikrinin kendisi anlamsız olacaktır. Bu noktada başka bir gerçeklik düzeni ele alınmaktadır ve bu hükümet anlayışının, birinci sınıf fikirler üretme kabiliyetine Avrupa geleneği kadar sahip bir Yerli politika felsefesi tarafından belirgin kılınan ve tamamen farklı bir soykütüğün parçası olduğunu düşünmek kesinlikle faydalı olacaktır.[17]

Yine de eklenmesi gereken önemli bir detay var. Açıkça görülüyor ki “kendimizi yönetmek” sadece, başkalarının daha önce yapmış olduğu şeyleri yapmak anlamına geldiği takdirde bir ilerleme teşkil etmez. Bu, emtia dünyasında, en basit tabiriyle ekonomik normları kendimize dayatmak anlamına gelir. O hâlde özyönetim, heteronom mantığa kendini teslim etmekten – bir tür kendi kendini heteronomlaştırmadan – başka bir şey olmayacaktır. Açık bir ifadeyle belirtecek olursak mesele, mevcut durumu yönetmek veya cebri üretkenliği onu giderek daha yıkıcı bir sarmalın içine sürükleyen bir sistemin zorluklarının üstesinden gelmeye çalışmak için özyönetim kipliklerini kullanmak değildir. “Kendimizi yönetmek” yalnızca, kolektif potansiyelin harekete geçirilmesi; kapitalist piyasa heteronomisinden azade ve kendi kaderini tayin eden yaşam biçimlerinin ortaya çıkmasına izin verdiği ölçüde anlamlıdır.

Marx’ın Paris Komünü hakkında söylediklerine oldukça benzeyen alıntıda da gördüğümüz gibi, konseyler ve meclislerden oluşan bir hükümet, ancak ortak yaşam biçimlerinde kök salıyorsa ve müşterekleri canlandırmayı amaçlayan kolektif enerjinin bir tezahürünü oluşturuyorsa kıymetlidir. Tüm bunlar ışığında, Zapatist özyönetim, kolektif kapasitenin, münasip olduğu düşünülen komünal yaşam biçimleriyle birlikte savunulması, canlandırılması ve dönüştürülmesi için kolektif kapasitenin güçlendirilmiş bir tezahürüdür. Bu, yaşam biçimlerinin heteronom bir şekilde birbirleriyle uyum içinde bulunmasını empoze eden “davranış yönetimi” değil, gelişen bireysel ve kolektif eylem yoluyla komünal yaşamın genişlemesine bir katkıdır. Chiapas’taki isyancılar, “Zapatistalara göre özgürlük”ün ne olduğunu açıklamaya daima özen gösterdiler: Bu türden bir özgürlük, yalnızca belirli organların (konseyler, meclisler vb.) yaratılması değil, aynı zamanda ve özellikle yaşam biçimlerinin kolektif bir biçimde kendi kaderini tayin etmesi olarak anlaşılması gereken bir kendi kendini yönetme sanatıdır.[18] “Otonomi, halkın münasip yaşamıdır” diyerek, otonomi ile yaşam biçimlerinin kendi kaderini tayin hakkı arasındaki söz konusu özdeşleşmeyi kendi tarzlarında ifade ederler.[19] Otonomi, tam anlamıyla, öz-örgütlenme ve özyönetim pratiklerinin süregelen düzenini, herkesin münasip olduğunu düşündüğü yaşam biçimlerini genişletme ve dönüştürme kapasitesiyle birlikte dokumayı içerir. 

İngilizceden çevirdiğimiz metin, 8 Eylül 2022 tarihinde “Zapatista Autonomy: A Destituent Experiment?” başlığıyla Ill Will sitesinde yayınlanmıştır, İngilizce metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.

** İngilizce metinde destitutent kavramı çok anlamlı bir biçimde kullanılmış ve çeviri boyunca bu kullanıma sadık kalınmış olsa da başlığın çevirisinde estetik kaygılar gözetilerek eksik çevirisi tercih edilmiştir.


[1] Otonom yönetimin sivil yapılarıyla birlikte var olmayı sürdüren politik ve askeri bir örgüt olan Ejército Zapatista de Liberación Nacional’ın (EZLN) varlığını görmezden gelemeyiz. Şu gerçek açıkça kabul edilmektedir: “EZLN demokratik değildir zira bir ordudur.” Bkz. Bkz. EZLN, Sixth Declaration of the Selva Lacandona, 2005 (metne ulaşmak için tıklayınız). Juntas de buen gobierno‘nun oluşturulması sırasında, EZLN’nin politik-askeri yapılarındaki yetkililerin otonom yönetimin sivil sorumluluklarını üstlenemeyecekleri belirtilmiştir. Bununla birlikte, Gizli Devrimci Yerli Komite üyeleri olan komutanlar, İyi Yönetim Konseylerindeki görevler olmak üzere aktif rollere her daim kabul edilmiştir ve bu durum bazen eleştirilmiştir; Söz konusu mevzu, Escuelita kılavuzlarında oldukça açık sözlü bir biçimde ele alınmıştır. Bkz. EZLN, The First-Grade Textbook for the Course: Freedom According to the Zapatistas, 2013. Otonominin bir süreç olmasının nedenleri arasında, EZLN’nin politik-askeri liderlerinin hâlâ, kendilerine topluluklar ve sivil yönetim organları tarafından bahşedilen gücü iade etme sürecinde olması ve bu sürecin henüz tamamlanmaktan uzak olmasıdır. Bkz. Jérôme Baschet, ¡Rebeldía, resistencia y autonomía! La experiencia zapatista, Editorial Eon, 2018, 88-94.

[2] Maestro Fidel, sözlü sunum, Escuelita zapatista, CIDECI, August 2013.

[3] Maestro Jacobo, sözlü sunum, Escuelita zapatista, CIDECI, August 2013.

[4] İktidar ve hizmetkâr arasındaki ayrım için bkz. John Holloway, Change the World Without Taking Power, Pluto Press, 2002, 18-19.

[5] Maestro Jacobo, 2013.

[6] Maestra Eloisa, sözlü sunum, Escuelita zapatista. CIDECI, August 2013.

[7] Giorgio Agamben, Stasis: Civil War as a Political Paradigm, trans. Nicholas Heron, Stanford University Press, 2015.

[8] Agamben, Stasis, 51.

[9] Erik Weil, Hegel and the State, trans. Mark A. Cohen, John Hopkins University Press, 1998, 69.

[10] Weil, Hegel and the State, 69.

[11] Devlet ve demokrasi arasındaki karşıtlık için bkz. Miguel Abensour’s Democracy Against the State: Marx and the Machiavellian Movement (2011) ve Pour une philosophie politique critique (2009).

[12] Otonomi aynı zamanda bir “anti-politika” olarak da anlaşılabilir. Bkz. John Holloway, Change the World Without Taking Power, Pluto Press, 2002. Bu ifade, burada devlet dışı politika olarak adlandırdığımız şeye tekabül eder (ortak haysiyet ve herkesin kolektif eylemleri belirlemeye katılma becerisi, yatay olanın dikey olana ve süreçsel bir yaklaşımın her türlü katılığa karşı önceliği, etik ve politik kaygıların entegrasyonu…)

[13] Bkz. Foucault, Security, Territory, Population; ve Giorgio Agamben, The Kingdom and the Glory, trans. Lorenzo Chiesa, Stanford University Press, 2011.

[14] Devlet yapıları parçalandıkça yönetimselliğin arttığına dair bir argüman için bkz. Invisible Committee, To Our Friends, translated by Robert Hurley, Semiotext(e), 2015 (metne ulaşmak için tıklayınız).

[15] Pierre Dardot and Christian Laval, Dominer: Enquête sur la souveraineté de l’État en Occident, La Découverte, 2020.

[16] Alıntı, Karl Marx ve Friedrich Engels, Writings on the Paris Commune, ed. Hal Draper. Monthly Review Press, 1971, 153’ü zikreden Theodor Shanin, Late Marx and the Russian Road, Monthly Review Press, 1983, 89’dan alınmıştır.

[17] Eduardo Viveiros de Castro, Cannibal Metaphysics, Minnesota University Press, 2014. Amazon halkları ile (İspanyol fethinden önce bile devlet egemenliği altında yaşamış olan) Maya dünyası arasında büyük farklılıklar olmasına rağmen, Pierre Clastres’in çalışması, özellikle “sorumluluklar” ve “mandar obedeciento” çerçevelemeleri ile belirli bir benzerlik taşıyan “güçsüz şef” figürünün geliştirilmesi için kullanışlı bir başlangıç noktasıdır. Bkz. Pierre Clastres, Society Against the State, Zone Books, 1987, 206-208). Ayrıca bkz. Eduardo Viveiros de Castro, Politique des multiplicités: Pierre Clastres face à l’État, Éditions Dehors, 2019.

[18] EZLN, The First-Grade Textbook for the Course: Freedom According to the Zapatistas.

[19] Örneğin, 9 Ağustos 2018’de caracol Morelia’daki “Comparte por la humanidad” festivali sırasında La Realidad bölgesinden gelen Zapatistalar tarafından sunulan “Yaşam ve Ölüm” adlı oyunda bu ifade geçmektedir.